3 Mart 2013 Pazar

24 Şubat 2013 Tarihli Gazete Yazım


Başlangıçlar güzeldir ;)  

Geçtiğimiz hafta canım öğrencilerim beni alıp güzel bir tiyatro oyununa götürdü. “Başlangıç – 3. Türden Yakın İlişkiler”. Doğa Rutkay, Yosi Mizrahi , Yağmur Kaşifoğlu,Hakan Bilgin gibi ünlü oyuncuların rol aldığı oyunu ben çok beğendim, bol bol güldük, güzel vakit geçirdik. Başrol oyuncusunun beyin hücreleri birlik oluyor ve ona güzel bir oyun yazdırmak için çeşitli planlar yapıyorlar. Ben oyunu beğendim, oyunculuklar zaten ayrı bir konu, hepsi harikaydı.
 Başlangıçlar.. Bir şeye başlarken  ne kadar heyecan duyuyoruz öyle değil mi? Hevesleniyoruz, hayaller kuruyoruz,  mutlu oluyoruz. Sonra ne mi oluyor? Bir takım aksilikler oluyor, sendeliyoruz, vazgeçiyoruz, reddediyoruz. İlk başlarda yaşadığımız  o heyecan, mutluluk yerini bir rehavete bırakıyor. Bıkıyoruz, istemiyoruz, hevesimizi yitiriyoruz sonra da bu olmadı diyip bir sonrakine geçiyoruz. Doyumsuz hayatlar yaşıyoruz,sonradan da şikayet edip duruyoruz, mutsuzuz diye. Ne olurdu sanki doya doya gülsek, inatla yürüsek, çıksak o merdivenlerden, boşversek canımızı sıkanları, sabretsek, yağmur yağıyor diye üzüleceğimize gökkuşağı çıkacak diye sevinsek ne olurdu?
Herşey sizde  bitiyor. Öylesine değerlisiniz ki , öylesine güzellikleri hak ediyorsunuz ki dönün bir bakın kendinize ve şükredin, öylesine şükredin ki aldığınız her nefes size mutluluk getirsin. Başladığınız her işin güzel bir şekilde devam edeceğinden emin olun..Sadece güvenin kendinize ve hayata..


İyi bir hafıza için, kitap okumak çok önemli. Araştırmalar göre kitap okumak, okunan kitabı tartışmak  ve hatta tercüme etmek çok faydalı.

Kadın Beyni- Erkek Beyni

 “Bilim ve Teknik” dergisinin bu ayki  kapak  konusuydu “Kadın Beyni- Erkek Beyni.”  Kız çocuklarının bebeklerle ,erkek  çocuklarının arabalarla oynaması doğuştan mı yoksa sonradan mı kazanılan bir olgu olduğu,  kızların daha empatiye yönelik  erkeklerin  ise daha saldırgan olduğu gibi yargıların doğru olup olmadığından ve gerçekten de her iki cinsiyet arasında düşünüldüğü kadar fark var mı bunlardan bahsedilmiş. Çok güzel bir yazıydı. Bazı şeyleri daha doğru anlayabilmek açısından da önemli olduğunu düşünüyorum.
Daha doğuştan bu kadar farklılıklarla  geliyorsak ya da öyle olduğunu düşünüyorsak  ve yaşadığımız sosyal, kültürel ortamda bize öğretilen, empoze edilen davranış kalıpları, yargılar, fikirler bizim kişiliğimiz, bakış açımızla birleşiyorsa  düşünün ne kadar farklı ve aslında ne kadar da aynıyız.. Etrafınıza bakın bir sürü dolap var hepsinin şekli farklı, bir sürü çiçek var hepsi farklı kokuyor, bir sürü çocuk var hepsi farklı gülüyor. Bir de şöyle düşünün hepsi aynı olsaydı, aynı masalar, aynı ağaçlar, aynı renkler, aynı fikirler, aynı hedefler. Ne kadar sıradan olurdu, öyle değil mi? Sıkıcı olurdu, keyif alamazdık,tekdüze yaşar giderdik, arayışımız olmazdı .

O halde ne yapabiliriz?

Kabul edelim..  Herkesi.. Olduğu gibi.. Olduğu kadar.. Olduğu haliyle.. Karşı taraftakini kırmadan, kendimizi ona kabul ettirmeye çalışmadan, sadece kendimiz olarak ve onun da kendi olduğunun bilincinde olarak. Kabul edin, olduğu gibi.. ;) Farkı göreceksiniz..


Mavi renk çocukları sakinleştirir ve kendilerini daha rahat ifade etmelerini sağlar, onlar için güvenli bir alan oluşturur.

 


“Öğretmenim iki ayağımın üzerinde durmasam?”

Benim öyle güzel  ,öyle tatlı öğrencilerim var ki.. Çok çok seviyorum onları.:) Sizlerin de bildiği gibi, öğretmen sınıfa girer ve klasik bir şekilde sınıfı  selamlar, bu selamlamaların bir tanesinde benim minik öğrencilerimden biri şu cümleyi kurmuştu : “Öğretmenim iki ayağımın üzerinde durmasam olur mu?” Neden diye sorduğumda ise, öteki ayağını incittiğini, canının yandığını söyledi. Peki dedim, sen nasıl istersen o şekilde durabilirsin. Çocuklar işte bu kadar düz mantık, olduğu gibiler. Aynı zamanda dürüstler, olayın güzelliğine bakar mısınız, öğretmene –mış gibi bile davranmıyor, ne yaşadıysa onu söylüyor.
Peki çocuklarımıza gerçek anlamda “ iki ayaklarının üzerinde durması”  için güzel örnek olabiliyor veya onları yeterince teşvik edebiliyor muyuz? Özgüvenlerinin oluşması için onları yeterince yüreklendiriyor muyuz?  Hatırlayalım, özgüvene sahip bir çocuk güzel arkadaşlıklar, ilişkiler kurar, okul başarısı yüksek olur, yeni şeyler denemekten çekinmez ve her şeyden  önce kendi kendine yeter ve mutlu olur.  Onları desteklemek için neler yapabiliriz haydi şöyle bir bakalım: J
*Çocuğunuzu her şeyden önce bir birey olarak kabul edin. Onları  sevin , onları her haliyle kabul ettiğinizi, ona değer verdiğinizi gösterin,ona inandığınızı, saygı duyduğunuzu hissettirin.
*Çocuklarınızın ilgi alanlarına saygı gösterin. Bizim için çok sıkıcı gelen konular onlar için önemli olabilir. Bu ilgi alanlarını sevmesek bile bazı sorular sorup , yorum yapıp en azından  onu önemsediğimizi hissettirebiliriz.
*Anlaşıldığını onu dikkatli dinleyerek gösterin. O bir şeyler anlatırken gözlerinin içine bakın, söylediklerini anlamış olduğunuzu göstermek için söylediklerini tekrar edin, ona onaylatın. Konuşmasına devam etmesi için olumlu bir yaklaşım gösterin.
* Çocuğunuzun herhangi bir davranışına gülmeyin, onunla birlikte gülmeyi alışkanlık haline getirin.
*Çocuğunuzu yüreklendirin, başardığı herhangi bir şey için onu tebrik edin. Hatırlayın başarı sadece ders değildir. ;)
*Onu destekleyin, korkularını, endişelerini anlamaya çalışın. Herhangi bir işi başaramadığı zaman, Bunu nasıl çözelim?  Neler yapalım? Benden sana nasıl bir yardımda bulunmamı istersin? gibi sorular sorun.

*Yaptığı bir şey sizi kızdırırsa çocuğunuzun karakteri yerine  “ o andaki davranışına” odaklanın. Davranışının yanlış olduğunu ona anlatın. Eğer onu sürekli eleştirir, aşırı tepkiler verirseniz kendini yeterli hissetmeyecektir.
* Çocuğunuzu destekleyin, onu yeni bir şeyler denerken görürseniz buna devam etmesi için onu yüreklendirin.

* Duygularını, hissettiklerini açıkça anlatabilmesi için onu rahatlatın.


“Sesini değil, sözünü yükseltmeli insan. Çünkü gök gürültüleri değil, yağmurlardır yaprakları yaşatan.” William Shakespeare









Hiç yorum yok:

Yorum Gönder