Daha Yavaş
Tanrım beni yavaşlat,
Aklımı sakinleştirerek kalbimi dinlendir… Zamanın sonsuzluğunu
göstererek bu telaşlı hızımı dengele… Günün karmaşası içinde bana sonsuza kadar
yaşayacak tepelerin sükunetini ver.
Sinirlerim
ve kaslarımdaki gerginliği, belleğimde yaşayan akarsuların melodisiyle yıka,
götür.
Uykunun o
büyüleyici ve iyileştirici gücünü duymama yardımcı ol…
Anlık
zevkleri yaşayabilme sanatını öğret; bir çiçeğe bakmak için yavaşlamayı, güzel
bir köpek ya da kediyi okşamak için durmayı, güzel bir kitaptan birkaç satır
okumayı, balık avlayabilmeyi, hülyalara dalabilmeyi öğret…
Her gün
bana kaplumbağa ve tavşanın masalını hatırlat. Hatırlat ki, yarışı her zaman
hızlı koşanın bitirmediğini, yaşamda hızı arttırmaktan çok daha önemli şeyler
olduğunu bileyim…
Heybetli
meşe ağacının dallarından yukarıya doğru bakmamı sağla. Bakıp göreyim ki, onun
böyle güçlü ve büyük olması yavaş ve iyi büyümesine bağlıdır…
Beni
yavaşlat Tanrım ve köklerimi yaşam toprağının kalıcı değerlerine doğru
göndermeme yardım et.
Yardım et
ki, kaderimin yıldızlarına doğru daha olgun ve daha sağlıklı olarak yükseleyim.
Ve
hepsinden önemlisi…
Tanrım,
Bana değiştirebileceğim şeyleri değiştirmek için CESARET,
Değiştiremeyeceğim
şeyleri kabul etmek için SABIR,
İkisi
arasındaki farkı bilmek için AKIL ver…
Yukarıdaki
yazı milattan 2000 yıl kadar önce Hititler tarafından yazılmış bir duvar
yazısıdır. Ne kadar anlamlı öyle değil mi? Yavaşlat diyor ve öyle ki, aklım konuşmasın, kalbim sussun, dinlensin. Zamanı
önemsemeyeyim, telaşımın yerini biraz sakinlik alsın, yavaşlık ya da hatta
sessizlik belki de.Uykudan tat almayı hatırlayayım, baktığım çiçekleri,
hayvanları gerçek anlamda da görebilmeyi , duyabilmeyi öğret bana diyor..
Koşturuyoruz,
bir oraya bir buraya.. Sabah bir çıkıyoruz evden, taa akşam saatlerine kadar
bir sürü dosyanın, toplantının, evrakın veya yapılacak çeşitli bir çok işin
arasında boğuluyoruz, nefes alamıyoruz. Sıkışıp kalıyoruz koskoca betonların
arasında, havasız, oksijensiz, hayatsız. Bir yandan istiyoruz ki bu geçen zaman
hızlı bir şekilde aksın, bitsin şu dosyalar, toplantılar ama öte yandan da
diyoruz ki hayat geçiyor, öyle ya da böyle zaman içerisinde biz de yaşlanıyoruz
diyor ve bu durumdan hayıflanıyoruz, tutamadığımız, dolu dolu yaşayamadığımız
her an, her saniye için üzülüyoruz. Her iki türlü de mutsuz ediyoruz kendimizi
aslında.. Kabullenmiyoruz şu anda yaşadığımız hayatı, yaşamı, sahip çıkmıyoruz
ona aslında tam anlamıyla.
Bir hayal dünyası içinde yaşıyoruz bazen. Şu an şurada olsaydım en mutlu ben olurdum
diyoruz veya yarın şuraya gitseydim ne
kadar güzel vakit geçirebilirdim diyoruz. Olmayan bir şeyi kendimiz için
oldurmaya çalışıyoruz ama sadece hayıflanarak, üzülerek, bir şekilde
gerçekliğin dışında düşünerek. Sözlerim yanlış anlaşılmasın elbette hayal
kurmak güzeldir, hatta öyle eğlencelidir ki bu tartışılmaz bile ama biz bunu günlük yaşamda yapıyoruz, başka
bir şeyle uğraşırken yapıyoruz. Böylece de günlük yaşam içerisinde asıl yaşamamız gereken
gerçeği yaşayamıyoruz. Dolayısıyla bazen
bir çiçeği dahi göremiyor , gözlerimiz net bir biçimde bakmamıza rağmen..
Rengini, dokusunu, kokusunu ve o muhteşem güzelliğini hissedemiyoruz. Nasıl görsün ki gözlerimiz o an önünde başka bir hayalle
kaplanmışken gerçekleri, hayatı .. kısacası her şeyi..?
Acele
ediyoruz çoğunlukla, yemek yerken, birisiyle konuşurken, alışveriş yaparken.. Tat almak yerine, o anın tadını,
keyfini doya doya çıkarmak yerine, acele ediyoruz.. Tüketmek istiyoruz, çılgın bir şekilde bazen,
sevgiyi, arkadaşlığı, dostluğu ya da kısacası hayatı..Sabretmeden, beklemeden,
herhangi bir şey için bir ödün vermeden,
uğraşmadan.. Yeter ki olsun, yeter ki o anda geçici bir çözüm olsun diye. Halbuki Hititler’in de yazmış olduğu gibi fark edebilseydik zamanın aslında sadece
şu andan ibaret ve her şeyiyle
koskocaman bir bütün olduğunu .. Nasıl da mutlu, huzurlu ve sakin olabilirdik..
Ya da keşke daha kolay fark edebilseydik
daha kalıcı şeyler yaşamak, bırakmak ya da oluşturmak adına daha farklı
davranabilmeyi, bunun için uğraşabilmeyi..
Bir de elbette
yukarıda da yazıldığı gibi.. Cesaret, Sabır ve Akıl.. Nasıl da önemli.. Her zaman, her koşulda, her
aşamada..
Demek
istediğim o ki.. Biraz yavaşlayalım.. Ruhen,kalben.. Yormadan, tükenmeden,
tüketmeden, koşmadan yaşayalım.. Doya doya, tada tada, göre göre.. Ancak bu
şekilde farkına varmaz mı insan hayatının güzelliğinin, anlamının ? Daha
sindire sindire yaşayalım , sadece o an için, o ana özel olarak.. Koşmamız, hızlanmamız, atağa geçmemiz gereken
zamanlar elbette olacak fakat bunu her dakika yapmayalım ki ruhumuz bizi
kolayca takip etsin.. Sürekli koşarak,
başka şeyler düşünerek, anda kalmayarak, kuruntu yaparak n’olur şu beynimize, ruhumuza, kalbimize,
benliğimize, özümüze zarar vermeyelim.. N’olur … :)
Kızılderili
Atasözü
|