26 Mayıs 2013 Pazar

26 Mayıs 2013 - Özgür Kocaeli Gazetesi Makale




Teknoloji




Resimdeki gördüğünüz bir kutu değil, kendisi el yapımı bir İphone . :) Öğrencilerimden birisi(2. Sınıfa gidiyor.) yapmış ve oyuncak da olsa bir İphone’a sahip olduğu için oldukça mutlu. Bu arada bahsettiğim öğrencim , ben bilgisayarla ilgili herhangi bir sorun  yaşadığım zaman yanıma gelip müdahale eden ve düzelten , çok kibar , oldukça zeki ve yetenekli bir çocuk.
Öyle bir çağda yaşıyoruz ki teknolojideki yeni gelişmelere alışmak ve bunun daha nereye varacağını  tahmin etmek çok zor. Gerçekten de her yeni şey inanılmaz hızlı bir şekilde değişiyor ve biz de bir şekilde uyum sağlamaya çalışıyoruz. İşlerimizi de oldukça kolaylaştırıyor  bizim bir parçamız haline gelmiş bu yeni çağın telefonları, bilgisayarları veya tabletleri .Öyle ki çevremdeki bir çok kişi- genç yaşlı fark etmiyor- telefonsuz, bilgisayarsız veya diğer herhangi bir teknolojik alet olmadan da  bir hayat olabileceğini  düşünemiyorlar. Bir keresinde İzmit Av Köşkü’nde Atatürk’ün  eşyalarının sergilendiği zaman yaptığımız gezide, Atatürk’ün sigara tablasına bakıp  , “O zamanlardaki İphone kılıfına bakın, ne kadar farklıymış” diye yorum yapan öğrencilerim olmuştu. Şaşırmıyorum, yadırgamıyorum , o kadar normal ki aslında .Hele ki çocuklar için.. Bir düşünün öyle bir süreçte doğdular ki ,bu tarz teknolojik aletlerin  hayatta olmaması gibi bir kavram onların lügatında yok. Onu da geçtim, oldukça hızlı ilerliyor her şey ve kanıksıyoruz, sanıyoruz ki daha öncesi yoktu, hep böyleydi.  
Yalnız üzüldüğüm bir nokta var sizlerle paylaşmak istediğim. Hani şu son zamanlarda da oldukça sık tartışılan bir konu var  . Teknolojinin bize sağladıkları ve bunun sonucunda bir şekilde kölesi olduğumuz o yalnızlık.
Şimdi sizleri çoook uzaklara götürmek istiyorum.  :) Üzerinizde bir şort , bir tişört var, bir de belki şapkanız . Hava sıcak ama bunalmıyorsunuz, daha doğrusu bunalmak aklınıza bile gelmiyor, öyle mutlusunuz ki çünkü.  Elinizde bir top var. Sokaktasınız.. Arkadaşlarınız var.. Bisikletiniz.. Atlama ipiniz.... Misketleriniz.. Topaçınız.. Sek sek oynamak için elinizde bir tebeşir veya taş.. Körebe içinse gözünüzde bir  kumaş.. Özgürce koşuyorsunuz, bir o yana, bir bu yana.. Yorulmak nedir bilmeden özgürce.. Saatlerce hiiçç ama hiiç sıkılmadan.. Her şey doğal ve gerçek.. Bir kere arkadaşlarınız gerçek, şimdiki zamanlardaki gibi bir oyuna başlamadan oyuncu seçmiyorsunuz..Konuşmalar, sohbetler gerçek..
Bir de şimdiki zamana gelelim bakalım.. Her çocuğun kendine ait bir odası var. O odasının içinde oynadığı oyunlardaki  sanal arkadaşları var. Onlarla kurduğu yakın bir iletişim yok. Herhangi bir pozitif duygu yok. Belki biraz hırs, öfke ve endişe var oyunlarda iyi puanlar almak için. Hepsi bu. Çocuk aslında yalnız, mutsuz ve sıcak iki kelimeye muhtaç. Fakat bunu ifade bile edemiyor, çünkü o denli kölesi olmuş oynadığı oyunların. Hem  keyif  alıyor hem de kendini bir şekilde doyumsuz, eksik hissediyor. Çünkü gerçek bir şey yok ortada. Düşünelim hangi çocuk daha mutlu? Daha kolay iletişim kurabilir çevresiyle?  Sadece çocuklar değil bunu yaşayan, onlar sadece çok daha kolay adapte oldular bu duruma hepsi bu. Aslında şöyle de düşünebiliriz, iletişim çağındayız ve olanaklarımız çok çok fazla, , bir tuşla istediğimiz kişiyi arayabiliyor, tek bir dokunuşla istediğimiz yere bir şey gönderebiliyoruz.  Olanaklarımız çok fazla fakat demek istediğim şey şu ki  kimi durumlarda teknolojinin aşırı ya da farklı kullanımı bizi asosyalliğe, mutsuzluğa, depresyona ve yalnızlığa doğru itiyor.  Seslerin yerini sadece harflerin ve kelimeler alıyor yazdığımız mesajlarda. Ve her şey o denli gerçek dışı hale geliyor ki kimi zaman gerçek hayatla, oyunlardaki hayatı bile karıştırabiliyoruz. Ya da öyle anlar oluyor kafamızı bir kaldırıyoruz, saatlerimizi geçirmişiz bilgisayar başında bazense saatlerce mesajlaşmışız, ya da sadece oradan oraya web sitelerinde dolaşmışız ne zamanın ne mekanın farkına vararak.
Teknolojiyi dozunda ve daha yararlı kullanmak bizim elimizde.  Kesinlikle bu anlamda eski zamanlar daha iyiydi, her şey daha basit ve güzeldi demiyorum aksine şanslıyız aslında, her istediğimize ulaşabiliyoruz. Fotoğraflarımızı minicik bir aletin içinde taşıyabilirken, sevdiğimiz birisini kolayca arayıp saatlerce konuşabilirken nasıl şanssız olabiliriz?  Bundan bahsetmiyorum. Aşırısından bahsediyorum. Bizi yalnızlığa iten bir bağımlılıktan söz ediyorum. Hatırlayın bakalım hani az evvel size tarif ettiğim bir çocuk vardı elinde topu olan, ordan oraya koşan.. O çocuk mu daha mutlu yoksa şimdiki mi?



                                                                                                      
Adaçayı


Bildiğiniz üzere nane ailesinin bir üyesi olan  adaçayını önemli bir bitki ve  vücudumuz için birçok faydası var. Yapılan araştırmalara göre adaçayının beynimiz için de birçok yararı olduğu söyleniyor. Bunlara örnek vermek gerekirse adaçayı hafızanın gelişimine katkı sağlıyor, unutkanlığı azaltıyor, beyni Alzheimer’a neden olan belirli süreçlere karşı koruyor, konsantrasyon ve odaklanmayı artırıyor, beyin fonksiyonlarını geliştiriyor ve güçlendiriyor. İngiltere’de yapılan başka bir araştırmaya göre ise sağlıklı genç yetişkinlerin adaçayı hapları içtikten sonra kelime hatırlama testlerinde  daha başarılı oldukları tespit edildi.

Mutluluk
Mutluluğu aradığın sürece,
Mutlu olacak kadar olgun değilsindir,
Ve ulaşacak kadar her istediğine.
Kayıplara yakındığın sürece
Ve hedeflerin varsa durmadan yöneldiğin,
Bilemezsin huzur nedir diye.
Vazgeçersen şayet her arzudan,
Ne hedef, nede istek tanıyıp
Mutluluğu artık adıyla anmıyorsan,
O zaman olup bitenlerin akışına
Dayanamaz yüreğin ve ruhun erişir huzura..
Hermann Hesse

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder