7 Nisan 2013 Pazar

7 Nisan 2013 Tarihli Gazete Yazım


                              Sevmek..



“Öyle çok sevmek ki evlenesi gelmek :).” Bu cümleyi bir öğrencim sınıfta söyledi. Çok hoş değil mi? Sevginin derecelendirmesini ve kendine göre bir sonuca bağlamasını yapmış, çok tatlı. : )

 Ya siz en son ne zaman, neyi  o kadar çok sevdiniz ve evlenmek istediniz onunla?  Hayır bu soruyu  tabi ki “evlenmek” kelimesinin tam kelime  anlamıyla sormuyorum.  Yani neyi çok sevdiniz? İşinizi mi, arkadaşlarınızı mı, eşinizi mi, hobinizi mi, evinizi mi, evcil hayvanınızı mı? Hangisini ? Sanırım daha az seviyoruz artık. Nefret etmek, hoşlanmamak, sinirlenmek, kabullenmemek daha kolay geliyor ve hepimiz sinir küpüne dönüyoruz. Sevgiye açız aslında, sevmek istiyoruz ama bunu zayıflık olarak değerlendiriyoruz.   Sevgi açlığını başka türlü gidermeye çalışıyoruz. Belki fazla yemek yiyoruz, belki etrafımızdakilerle çatışıyoruz, belki arabayı daha hızlı kullanıyoruz  hatta belki çayı bile daha hızlı karıştırıyoruz  Oysa ki sevginin ne kadar  güçlü  bir enerji olduğunun bir farkına varsak.. Ah bir farkına varsak..

Sevgi.. Önce nerden başlayacak? Elbette ki bizden, kendimizden.. Biz kendimizi sevmeliyiz ki sonra sevgi talep edelim. Biz kendimizi kabul edelim  ki sonra başkası bizi kabul etsin.  Kendimizi kabul ettiğimiz zaman başkalarını da daha kolay kabul etmiş oluyoruz ve böylece de  karşımızdakini daha kolay ama daha içten seviyoruz.

Sevgi gerçekten güçlü bir enerjidir.  Hatta geçmişte bazı tatsızlıklar yaşadığınız  kişilere sevginizi  yolladığınızda aranızda yaşanan olumsuz her ne varsa, bunun  iyileştiğini görebilirsiniz.  Çünkü yaşadığınız olumsuzluğu affetmiş, karşı tarafı kabul etmiş ve ona karşı duyabileceğiniz en ufak negatifliği yok edip yerine sevgiyi koymuş olacak ve böylece  gerçekten kendinizi çok hafiflemiş hissedeceksiniz.

Bir de şu ana geri dönelim. Lütfen şöyle bir başınızı kaldırın, gökyüzündeki kuşlara bir bakın, gülümseyin. Sabah yanından geçtiğiniz ağacı bir selamlayın. Annenize, babanıza, kardeşinize ve diğer tüm yakınlarınıza onları ne kadar çok sevdiğinizi, onlara ne kadar değer verdiğinizi  söyleyin. Her gün yanından geçtiğiniz herhangi bir mağazadaki çalışan kişiye karşı  selam verin, gülümseyin. Sokaktaki evsizlere, dilencilere sevginizi yollayın, kalbinizden sevgi aktığını hissettirin ona. Barınakta yaşayan veya sahibi olmayan hayvanlara da yollayın o güçlü, o pozitif enerjiyi, öyle içten sevin ki onları, yalnız olmadıklarını hissetsinler.  Çocukların gözlerine bakın ve onların sevgi dolu kalplerini kendi kalbinizde hissedin. :)    
                                              
O zaman şu andan itibaren hayatınızı sevginin güçlü ve iyileştirici gücü ile doldurmaya var mısınız? Hadi o zaman ne duruyorsunuz? :) Sevin! Sevin! Sevin!

                                       


                                   Televizyon..


Ne kadar çok seviyoruz televizyon izlemeyi öyle değil mi? Bir oturuyoruz televizyon karşısına ve bir bakıyoruz saatlerimizi almış. Seviyoruz belki yaşadıklarımızdan uzaklaşmayı ve bir şekilde böyle  sakinleşmeyi tercih ediyoruz . Halbuki bu pek de iyi bir tercih değil. Neden mi ?


      *  Boşuna zamanınızı alıyor.
Kelime anlamıyla tam olarak “boş bir zaman”  geçiriyoruz televizyon karşısında aslında. Sadece oturuyoruz ve bize ait  olmayan hayatları izliyoruz.  Bir şekilde kendimize arkadaş arıyoruz belki de, dertlerimizi anlayacak, bizi o anda alıp başka yerlere götürecek, bize güzel şeyler gösterecek bir arkadaş. Halbuki kafamızı döndürsek ve yanı başımızda oturan ailemize dönsek, onlarla sohbet etsek, paylaşımda bulunsak, oyunlar oynasak onlarla nasıl olurdu? İletişimimiz daha güzel bir hal almaz mıydı? Karşılıklı paylaşımlar, güzel geçen , kaliteli bir zaman bize kendimizi daha iyi hissettirmez miydi?

*Üretkenliği azaltıyor.
Dizilerin sizi koltuğa kilitlediğini ve kendinizi pek de özgür hissetmediğiniz oldu mu hiç? Bu haftaki diziyi kaçıramam deyip kaç arkadaşınızın davetini geri çevirdiniz ? Ya da çocuğunuzla olan oyun saatini televizyondaki programa göre ayarlayıp kendi vicdanınızı rahatlatmayı tercih ettiniz? Aslında farkında mıyız içten içe bizi sınırladığını, ne düşünmemize, ne hareket etmemize ne de özgürce plan yapmamıza olanak tanıdığını? Daha serbest hareket edebilir, bizim için uygun olan saatleri daha kolay belirleyebilir ve istediğimiz herhangi bir aktiviteyi  aklımız başka yere odaklanmadan daha kolayca yapabiliriz.

*Beyin Aktivitenizi Yavaşlıyor
Uzun süre televizyon izleyen insanları gözlemleyin, pasif kaldıklarını, uykulu ve belki de boş gözlerle etrafa baktıklarını göreceksiniz muhtemelen.  gibi  Öte yandan çok aktif, sürekli arkadaşıyla sohbet eden, bir yemek yapan, koşuya çıkan, kitap okuyan, yeni bir dil öğrenen farklı farklı insanları gözlemleyin. Ne kadar enerjik ve mutlu olduklarını, yeni bir şey öğrenirken veya uygularken ne kadar pozitif olduklarını eminim kolaylıkla tahmin edebilirsiniz. Araştırmalar diyor ki sürekli ve bağımlı bir şekilde  televizyon izleyen insanlarda bir süre sonra, depresyon, anksiyete ve bıkkınlık görülme olasılığı çok yüksek oluyor.

*Çocuklar Da Çok Etkileniyor
Araştırmalara göre çocuklar televizyondaki  gördükleri her şeyi gerçek olarak algıladıklarından ötürü doğruyu  ya da yanlışı kolaylıkla algılayamıyorlar. Aynı zamanda okul öncesinde televizyon izleme alışkanlığı kazanmış  çocuklar, okul hayatlarında bir takım zorluklar yaşayabiliyor ve sosyal ilişkilerinde sıkıntı yaşıyorlar. Televizyon karşısında saatlerini geçiren ve  pasifleşen çocuk kendine güveni olmayan, endişeli ve mutsuz bir birey haline geliyor.

*Fiziksel Görünüşümüzü ve Sağlığımızı   Etkiliyor.
Televizyon karşısında fazlaca vakit geçirmek kilo almamıza neden alıyor. Uzun süre hareketsiz kalan vücut kilo almaya müsait hale geliyor , hele bir de buna televizyon izlerken yenen abur cuburlar eklenirse durum daha da kötü bir hal alabiliyor.

Bu arada  sizlerle son olarak  bir şey daha paylaşmak istiyorum, bildiğiniz üzere YGS puanları geçtiğimiz pazartesi günü açıklandı. Dereceye giren bir öğrenciyle ilgili bir haber, aynen aktarıyorum  :)
 “Yükseköğretime Geçiş Sınavı'nda (YGS) YGS-6 puan türünde Türkiye 4'üncüsü olan Muhammed Said Seferbey, evinde televizyon olmadığını belirterek, "Başarımda bunun büyük etkisi olduğunu düşünüyorum" dedi. Televizyonda bir çok gereksiz program olduğunu belirten Seferbey, 

"Televizyon olunca dikkatiniz dağılıyor. Acaba 'Şu program ne oldu' diye merak ediyorsunuz. O yüzden televizyon olmamasını tavsiye ederim" diye konuştu. “



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder