28 Nisan 2013 Pazar

28 Nisan 2013- Özgür Kocaeli Gazetesi Makale


Rastlantılar, Tesadüfler ve Hayat






1998 Yapımı “Sliding Doors- Rastlantının Böylesi” adlı filmi izlediniz mi? Başrolünü Gwyneth Paltrow ve John Hannah’nın  paylaştığı  ve hayattaki anlık seçimlerimizin , bazen düşünerek bazense düşünmeyerek verdiğimiz kararların veya tamamen o anlık gelişen herhangi bir durumun  aslında tüm hayatımızı nasıl etkilediğini anlatan ve beni izlediğim zaman gerçekten etkilemiş, güzel  bir film. Öyle ki bazen yaptığımız saniyelik bir seçim, işe farklı bir yoldan gitmek, günlük rutin işlerimizden birisini hayatımızdan çıkarmak veya tamamen yeni bir şey denemek gerçek anlamda  hayatımızda büyük değişimlere neden olabiliyor.  Tıpkı benim başıma geldiği gibi.. :)
Yaklaşık  1 buçuk ay önce  katıldığımız ,İngilizce Öğretmenleri’ne yönelik  bir seminerde yapılan bir çekilişle başladı her şey.  Arkadaşımla,  Aytunç Bentürk ve ekibinin  sahnedeki dans gösterisinden inanılmaz etkilenmiştik ve hatta öyle ki kursa gitmeliyiz,  dansa başlamalıyız diye kendi kendimize konuşmuş, bir şekilde plan yapmıştık.  Büyülenmiş gibiydik. Gösteri sonunda , çekilişle iki kişiye dans kursu  hediye edileceği söylendi. Heyecanla beklemeye başladık ve numaralar söylendikçe heyecanımız daha da artıyordu çünkü evet inanamayacaksınız ama o kursu kazanan numaralar bizdeydi.. İnanamadık, şaşırdık, sevinçten havalara uçtuk.. :) Dünyanın en mutlu iki insanı o an sanki bizdik, dünya durmuş gibiydi. Çünkü çok istediğimiz bir şey aniden gerçek oluvermişti hem de inanılmaz güzel bir fırsatla, güzel bir başlangıçla..
Sonra, kursumuz başladı ve  haftada iki gün Aytunç Bentürk Dance Acedemy’ye  gitmeye,ve Aytunç Bentürk ve ekibinden salsa dersleri almaya  başladık. Yaşadığımız mutluluğu size tarif edemem, çünkü o an gerçekten insan her şeyi unutuveriyor, müzik sizi alıp bambaşka bir yere  götürüyor.. Demek istediğim şey şu ki o gün ,  o an,  o seminerde bulunmamız, çekilişteki sayıların bizim biletimizde çıkması bizim hayatımızda yepyeni bir kapı açtı. Lise yıllarında dans ile tanışmış biri olarak şu an yaşadığım şeyi kelimelerle ifade edemem, bambaşka bir mutluluk yaşıyorum. Çünkü tam anlamıyla istediğim bir şeyi, istediğim şekilde deneyimlemek beni  ayrı mutlu ediyor.
Öyle bir an geliyor ki, şaşırıyoruz.. Halbuki  o kadar açık  ve basit ki her şey . Bizim “tesadüf” diye nitelendirdiğimiz fakat aslında  önceden düşlediğimiz, istediğimiz   bir çok şeyin bir anda “gerçek” oluverdiği bir dünya var içinde yaşadığımız.. Sadece farkında değiliz çoğu zaman..  O nedenle düşüncelerimize, sözlerimize, dileklerimize,dualarımıza  dikkat edelim. Güzel şeyler isteyelim, düşleyelim, hem kendimiz hem başkaları için..
Öyle bir an olur ki hepsi gerçek  olabiliyor.. :)





Poşet Çay
Bugün dünyada  100. Yaşını dolduran poşet çay da bir tesadüfle ortaya çıkmış.. Sizlerle paylaşmak istiyorum.
“Bundan yüz yıl kadar önce, New Yorklu kahve tüccarı Thomas Sullivan çay ticaretine girişmiş.Ama işler pek iyi olmadığından biraz tasarruf yapayım diye düşünmüş ve çayını tanıtmak için muhtemel alıcılara yolladığı eşantiyonlardan kısmaya karar vermiş.Çayı, eski usul bol bulamaç, torbalara doldurup yollamak yerine küçük miktarlarda, minik ipek poşetlere koyarak yollamaya başlamış. Ama alıcılar Sullivan´ın bu tasarrufunu yanlış anlamış. Poşetleri kesip içindeki çayı demliğe koymaları gerekirken, poşeti olduğu gibi demliğe atıvermişler.Sullivan´ın icadı Amerika´da kısa zamanda tutulmuş. Çay tiryakileri kitleler halinde poşet çay almaya başlamış . Ve ipek poşet de 1930´da yerini kağıda bırakmış.”





Güzel Bir Hikaye

“Bir Çocuk, Bir Rüya”

 

Bir sınıf öğretmeni, çocukların uykuları üzerine bir araştırma yapıyordu. Rüya görmenin insan ruhunu ne kadar rahatlattığını ve onlar için ne kadar gerekli olduğunu belirttikten sonra:
- Söyleyin bakalım!. dedi. Bu gece ne gördünüz?
Çocuklar, tek tek el kaldırarak rüyalarını anlatmaya başladılar. O haftaki rüyaların bir çoğu, üç gün önce meydana gelen korkunç tren kazası ile ilgiliydi. Bir de, cinnet geçiren bir emeklinin, karısı ve çocuklarını yol ortasında bıçaklaması ile...
Öğretmen, arka sıralarda oturan bir öğrencinin el kaldırmadığını görünce, ona doğru yaklaşıp:
- Hayrola!. dedi. Yoksa sen hiç rüya görmüyor musun?
Küçük çocuk, yanakları pembeleşirken:
- Elbette görüyorum!. diye gülümsedi. Ama benim rüyalarım çok farklı.
- O zaman, gördüğünü anlat!. dedi öğretmen. Aynı şeyleri görmen gerekmiyor.
Küçük çocuk:
- Ben, dedemle birlikte gittiğim balık avını gördüm!. dedi. Köyümüze yakın olan derede idik. Ve koca bir balık tutarak eve götürdük.
Öğretmen, yaptığı çalışmayı, bir sonraki dersinde de sürdürdü. O hafta görülen rüyaların büyük bir çoğunluğunda, petrol zengini bir ülkenin bombalanması sırasında ölen yüzlerce çocuk vardı. Diğer rüyalar ise, meşhur bir şarkıcının ayağından vurulması ve iş adamlarından birinin kaçırılması ile ilgiliydi.
Öğretmen, arka sıradaki öğrencinin bu sefer de el kaldırmadığını görerek yanına gitti ve ona ne rüya gördüğünü sordu.
Küçük çocuk, dışarıdaki karlı dağlara bakıp:
- Geçen hafta bir çok kuzumuz doğdu, dedi. Rüyamda onları, dağın yamacındaki pınara götürmüştüm. Bu arada çiçeklerle konuşup, gökyüzündeki kuşlarla yarıştım. Onlar gibi uçuyordum havada.
Öğretmen, araştırmasını biraz derinleştirdiğinde, çocuğun diğer kardeşlerinin de aynı türde rüyalar gördüğünü öğrendi. Hatta dedesi bile, onlar gibiydi.Sonunda merak edip:
- Hep bu türden rüyaları görmeniz çok harika! dedi. Rüyaların sanki birer film gibi. Yoksa bunun için bir formül mü var?
Küçük çocuk:
- Bilmiyorum öğretmenim!. diye gülümsedi. Sanırım televizyon alamayacak kadar fakir olduğumuz için bu rüyaları görüyorum. 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder