Rastlantılar, Tesadüfler ve Hayat
1998 Yapımı “Sliding Doors- Rastlantının Böylesi” adlı filmi
izlediniz mi? Başrolünü Gwyneth Paltrow ve John Hannah’nın paylaştığı ve hayattaki anlık seçimlerimizin , bazen
düşünerek bazense düşünmeyerek verdiğimiz kararların veya tamamen o anlık
gelişen herhangi bir durumun aslında tüm
hayatımızı nasıl etkilediğini anlatan ve beni izlediğim zaman gerçekten
etkilemiş, güzel bir film. Öyle ki bazen
yaptığımız saniyelik bir seçim, işe farklı bir yoldan gitmek, günlük rutin
işlerimizden birisini hayatımızdan çıkarmak veya tamamen yeni bir şey denemek
gerçek anlamda hayatımızda büyük
değişimlere neden olabiliyor. Tıpkı
benim başıma geldiği gibi.. :)
Yaklaşık 1 buçuk ay
önce katıldığımız ,İngilizce
Öğretmenleri’ne yönelik bir seminerde
yapılan bir çekilişle başladı her şey.
Arkadaşımla, Aytunç Bentürk ve
ekibinin sahnedeki dans gösterisinden
inanılmaz etkilenmiştik ve hatta öyle ki kursa gitmeliyiz, dansa başlamalıyız diye kendi kendimize
konuşmuş, bir şekilde plan yapmıştık.
Büyülenmiş gibiydik. Gösteri sonunda , çekilişle iki kişiye dans
kursu hediye edileceği söylendi.
Heyecanla beklemeye başladık ve numaralar söylendikçe heyecanımız daha da
artıyordu çünkü evet inanamayacaksınız ama o kursu kazanan numaralar bizdeydi..
İnanamadık, şaşırdık, sevinçten havalara uçtuk.. :) Dünyanın en mutlu iki
insanı o an sanki bizdik, dünya durmuş gibiydi. Çünkü çok istediğimiz bir şey
aniden gerçek oluvermişti hem de inanılmaz güzel bir fırsatla, güzel bir
başlangıçla..
Sonra, kursumuz başladı ve
haftada iki gün Aytunç Bentürk Dance Acedemy’ye gitmeye,ve Aytunç Bentürk ve ekibinden salsa
dersleri almaya başladık. Yaşadığımız
mutluluğu size tarif edemem, çünkü o an gerçekten insan her şeyi unutuveriyor,
müzik sizi alıp bambaşka bir yere götürüyor.. Demek istediğim şey şu ki o gün
, o an,
o seminerde bulunmamız, çekilişteki sayıların bizim biletimizde çıkması
bizim hayatımızda yepyeni bir kapı açtı. Lise yıllarında dans ile tanışmış biri
olarak şu an yaşadığım şeyi kelimelerle ifade edemem, bambaşka bir mutluluk
yaşıyorum. Çünkü tam anlamıyla istediğim bir şeyi, istediğim şekilde
deneyimlemek beni ayrı mutlu ediyor.
Öyle bir an geliyor ki, şaşırıyoruz.. Halbuki o kadar açık
ve basit ki her şey . Bizim “tesadüf” diye nitelendirdiğimiz fakat aslında önceden düşlediğimiz, istediğimiz bir çok şeyin bir anda “gerçek” oluverdiği
bir dünya var içinde yaşadığımız.. Sadece farkında değiliz çoğu zaman.. O nedenle düşüncelerimize, sözlerimize,
dileklerimize,dualarımıza dikkat edelim.
Güzel şeyler isteyelim, düşleyelim, hem kendimiz hem başkaları için..
Öyle bir an olur ki hepsi gerçek olabiliyor.. :)
Poşet
Çay
Bugün dünyada 100. Yaşını
dolduran poşet çay da bir tesadüfle ortaya çıkmış.. Sizlerle paylaşmak
istiyorum.
“Bundan yüz yıl kadar
önce, New Yorklu kahve tüccarı Thomas Sullivan çay ticaretine girişmiş.Ama
işler pek iyi olmadığından biraz tasarruf yapayım diye düşünmüş ve çayını
tanıtmak için muhtemel alıcılara yolladığı eşantiyonlardan kısmaya karar
vermiş.Çayı, eski usul bol bulamaç, torbalara doldurup yollamak yerine küçük
miktarlarda, minik ipek poşetlere koyarak yollamaya başlamış. Ama alıcılar
Sullivan´ın bu tasarrufunu yanlış anlamış. Poşetleri kesip içindeki çayı demliğe
koymaları gerekirken, poşeti olduğu gibi demliğe atıvermişler.Sullivan´ın
icadı Amerika´da kısa zamanda tutulmuş. Çay tiryakileri kitleler halinde
poşet çay almaya başlamış . Ve ipek poşet de 1930´da yerini kağıda bırakmış.”
|
Güzel
Bir Hikaye
“Bir
Çocuk, Bir Rüya”
Bir sınıf öğretmeni, çocukların uykuları üzerine bir araştırma
yapıyordu. Rüya görmenin insan ruhunu ne kadar rahatlattığını ve onlar için ne
kadar gerekli olduğunu belirttikten sonra:
- Söyleyin bakalım!. dedi. Bu gece ne gördünüz?
Çocuklar, tek tek el kaldırarak rüyalarını anlatmaya başladılar.
O haftaki rüyaların bir çoğu, üç gün önce meydana gelen korkunç tren kazası ile
ilgiliydi. Bir de, cinnet geçiren bir emeklinin, karısı ve çocuklarını yol
ortasında bıçaklaması ile...
Öğretmen, arka sıralarda oturan bir öğrencinin el kaldırmadığını
görünce, ona doğru yaklaşıp:
- Hayrola!. dedi. Yoksa sen hiç rüya görmüyor musun?
Küçük çocuk, yanakları pembeleşirken:
- Elbette görüyorum!. diye gülümsedi. Ama benim rüyalarım çok
farklı.
- O zaman, gördüğünü anlat!. dedi öğretmen. Aynı şeyleri görmen
gerekmiyor.
Küçük çocuk:
- Ben, dedemle birlikte gittiğim balık avını gördüm!. dedi.
Köyümüze yakın olan derede idik. Ve koca bir balık tutarak eve götürdük.
Öğretmen, yaptığı çalışmayı, bir sonraki dersinde de sürdürdü. O
hafta görülen rüyaların büyük bir çoğunluğunda, petrol zengini bir ülkenin
bombalanması sırasında ölen yüzlerce çocuk vardı. Diğer rüyalar ise, meşhur bir
şarkıcının ayağından vurulması ve iş adamlarından birinin kaçırılması ile ilgiliydi.
Öğretmen, arka sıradaki öğrencinin bu sefer de el kaldırmadığını
görerek yanına gitti ve ona ne rüya gördüğünü sordu.
Küçük çocuk, dışarıdaki karlı dağlara bakıp:
- Geçen hafta bir çok kuzumuz doğdu, dedi. Rüyamda onları, dağın
yamacındaki pınara götürmüştüm. Bu arada çiçeklerle konuşup, gökyüzündeki
kuşlarla yarıştım. Onlar gibi uçuyordum havada.
Öğretmen, araştırmasını biraz derinleştirdiğinde, çocuğun diğer
kardeşlerinin de aynı türde rüyalar gördüğünü öğrendi. Hatta dedesi bile, onlar
gibiydi.Sonunda merak edip:
- Hep bu türden rüyaları görmeniz çok harika! dedi. Rüyaların sanki
birer film gibi. Yoksa bunun için bir formül mü var?
Küçük çocuk:
- Bilmiyorum öğretmenim!. diye gülümsedi. Sanırım televizyon
alamayacak kadar fakir olduğumuz için bu rüyaları görüyorum.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder