BARIŞ..
Okulumuz “Özel Conkbayırı Koleji” olarak bu yıl 2.sini düzenlediğimiz “Yabancı
Dil Gecesi“için seçtiğimiz tema “Barış” oldu. Yabancı Dil Gecemiz için İngilizce ve İspanyolca oyunlar ve danslarla
renkli bir program hazırladık ve oyunlarımızın içeriğini “barış” temasıyla
doldurduk. Shakespeare’in Romeo&Juliet’ini,
Dickens’ın Yeni Yıl Şarkısını, Andersen’ın Kral Çıplak’ını, Pyle’ın Robin
Hood’unu aldık ve ana temamızla özdeşleştirmeye çalıştık. Oyunlarımızda
karakterlerimiz gerek kendileriyle gerekse başkalarıyla olan barışı anlattılar. Gerçekten çok başarılı bir program oldu, zümre ve diğer öğretmen
arkadaşlarımla birlikte harika bir iş ortaya çıkarttık , herkese gönülden
sevgiler ! :)
Gelelim konumuza.. Evet barış..
Hatırlayalım.. İlk olarak ne yapmamız gerekiyordu? Kendimizden başlamak. :)
Kendimizle barış halinde olmak, kendimizi sevmek, kendimize karşı hoşgörülü
olmak ve sonra bunu zaten etrafımıza da yaymak.. Bakalım “Türk Dil Kurumu”na göre barış neymiş
: “Uyum, karşılıklı
anlayış ve hoşgörü ile oluşturulan ortam”
Ne kadar açık değil mi ? Hepsi birbirine bağlı aslında.. Uyum, anlayış,
hoşgörü..
Her şey bizden başlıyor , öyle değil mi? Barış mı
istiyoruz, biz kendimizle barış halinde olacağız. Saygı mı istiyoruz biz öyle
davranacağız. Güven mi istiyoruz, biz
önce güvenilir olacağız.
Bundan öte de bazen maalesef istiyoruz ki bizim istediğimiz
gibi olsun her şey.. Bu yüzden belki tavır alıyoruz eşimize, arkadaşımıza veya
sevgilimize.. İstiyoruz ki mesela bizim istediğimiz renge boyansın ev, bizim
istediğimiz müzik çalsın, bizim istediğimiz şekilde davranılsın bize. Böyle
olmadığında çatışıyoruz önce kendimizle sonra karşımızdakiyle, kızıyoruz,
öfkeleniyoruz,içimiz içimizi yiyor, mutsuz ediyoruz kendimizi boş yere..
Yapamayız ki.. Her şeyi istediğimiz gibi şekillendiremeyiz ki.. Kontrol etmek
istiyoruz, kontrol altına almak, müdahale etmek.. Bir şekilde kalıplara sokuyoruz,
iyi ya da kötü, olmuş ya da olmamış
diye. Ne kadar yorucu değil mi? O
içimizde bizi yiyip bitiren hırslarımız, egomuz bizi ne kadar da kalıplaştırıyor,
kafese sokuyor, belki de bir fanusa ya da sonsuz bucaksız bir labirente.. Bir
giriyoruz içine , nefesimiz kesiliyor, kendimizi başka bir yerde görüyoruz,
mutsuz oluyoruz, yüzümüzü asıyoruz, canımızı sıkıyoruz.. Ne gereği var? Niçin
yaşayalım ki bunu? Daha doğrusu bu zor durumu? Belki öyle olması gerekiyordur,
belki o şekilde- yaşanılan herhangi bir
olumsuz(!) durumdan bahsediyorum- sonuçlanması gerekiyordur. Biliyor musunuz o
sonuç belki başka bir kapı olacak ?
Belki yeni bir nefes , belki yeni
bir heyecan ,belki yeni bir şans, belki yeni bir öğreti, belki yeni bir
farkındalık ? Bilebilir miyiz önceden , yani yaşayıp görmeden? Ama acele
ediyoruz , öyle değil mi? Hemen tepki veriyoruz, müdahale ediyoruz..
Serbest bırakalım, bırakalım ki aksın hayat..
olduğu gibi, ne oluyorsa..İpleri bırakalım, düğümleri salıverelim, rahat
bırakalım.. Olaylara, koşullara
bağlanmayalım.. Yağmur mu yağıyor, keyif alalım mesela. :) Fırındaki kek mi
yandı, tamam üzülmeyelim yenisini yapalım yeniden aynı hevesle, aynı heyecanla,
hatta belki daha fazlasıyla . :) Sadece
yaşayalım.. ne varsa.. olduğu gibi .. ;) Aksın hayat.. Gülümseyerek, kabul
ederek ve de hoş görerek herkesi,her şeyi , her koşulu.. Barış
içinde ve uyumla.. Hadi bakalım! :)
|
14 Nisan 2013 Pazar
14 Nisan 2013 Tarihli Gazete Yazım
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder