14 Nisan 2013 Pazar

14 Nisan 2013 Tarihli Gazete Yazım



 BARIŞ..





Okulumuz “Özel Conkbayırı Koleji”  olarak bu yıl 2.sini düzenlediğimiz “Yabancı Dil Gecesi“için seçtiğimiz tema “Barış” oldu. Yabancı Dil Gecemiz için  İngilizce ve İspanyolca oyunlar ve danslarla renkli bir program hazırladık ve oyunlarımızın içeriğini “barış” temasıyla doldurduk. Shakespeare’in Romeo&Juliet’ini,  Dickens’ın Yeni Yıl Şarkısını, Andersen’ın Kral Çıplak’ını, Pyle’ın Robin Hood’unu aldık ve ana temamızla özdeşleştirmeye çalıştık. Oyunlarımızda karakterlerimiz gerek kendileriyle gerekse başkalarıyla olan  barışı anlattılar.  Gerçekten çok başarılı  bir program oldu, zümre ve diğer öğretmen arkadaşlarımla birlikte harika bir iş ortaya çıkarttık , herkese gönülden sevgiler ! :)
Gelelim konumuza.. Evet barış.. Hatırlayalım.. İlk olarak ne yapmamız gerekiyordu? Kendimizden başlamak. :) Kendimizle barış halinde olmak, kendimizi sevmek, kendimize karşı hoşgörülü olmak ve sonra bunu zaten etrafımıza da yaymak..  Bakalım “Türk Dil Kurumu”na göre barış neymiş :Uyum, karşılıklı anlayış ve hoşgörü ile oluşturulan ortam”  Ne kadar açık değil mi ? Hepsi birbirine bağlı aslında.. Uyum, anlayış, hoşgörü..
Her şey bizden başlıyor , öyle değil mi? Barış mı istiyoruz, biz kendimizle barış halinde olacağız. Saygı mı istiyoruz biz öyle davranacağız.  Güven mi istiyoruz, biz önce güvenilir olacağız.
Bundan öte de bazen maalesef istiyoruz ki bizim istediğimiz gibi olsun her şey.. Bu yüzden belki tavır alıyoruz eşimize, arkadaşımıza veya sevgilimize.. İstiyoruz ki mesela bizim istediğimiz renge boyansın ev, bizim istediğimiz müzik çalsın, bizim istediğimiz şekilde davranılsın bize. Böyle olmadığında çatışıyoruz önce kendimizle sonra karşımızdakiyle, kızıyoruz, öfkeleniyoruz,içimiz içimizi yiyor, mutsuz ediyoruz kendimizi boş yere.. Yapamayız ki.. Her şeyi istediğimiz gibi şekillendiremeyiz ki.. Kontrol etmek istiyoruz, kontrol altına almak, müdahale etmek.. Bir şekilde kalıplara sokuyoruz, iyi ya da kötü,  olmuş ya da olmamış diye.  Ne kadar yorucu değil mi? O içimizde bizi yiyip bitiren hırslarımız, egomuz bizi ne kadar da kalıplaştırıyor, kafese sokuyor, belki de bir fanusa ya da sonsuz bucaksız bir labirente.. Bir giriyoruz içine , nefesimiz kesiliyor, kendimizi başka bir yerde görüyoruz, mutsuz oluyoruz, yüzümüzü asıyoruz, canımızı sıkıyoruz.. Ne gereği var? Niçin yaşayalım ki bunu? Daha doğrusu bu zor durumu? Belki öyle olması gerekiyordur, belki  o şekilde- yaşanılan herhangi bir olumsuz(!) durumdan bahsediyorum- sonuçlanması gerekiyordur. Biliyor musunuz o sonuç belki başka bir kapı olacak ?  Belki  yeni bir nefes , belki yeni bir heyecan ,belki yeni bir şans, belki yeni bir öğreti, belki yeni bir farkındalık ? Bilebilir miyiz önceden , yani yaşayıp görmeden? Ama acele ediyoruz , öyle değil mi? Hemen tepki veriyoruz, müdahale ediyoruz..

Serbest bırakalım, bırakalım ki aksın hayat.. olduğu gibi, ne oluyorsa..İpleri bırakalım, düğümleri salıverelim, rahat bırakalım..  Olaylara, koşullara bağlanmayalım.. Yağmur mu yağıyor, keyif alalım mesela. :) Fırındaki kek mi yandı, tamam üzülmeyelim yenisini yapalım yeniden aynı hevesle, aynı heyecanla, hatta belki daha fazlasıyla . :)  Sadece yaşayalım.. ne varsa.. olduğu gibi .. ;) Aksın hayat.. Gülümseyerek, kabul ederek ve de hoş görerek  herkesi,her şeyi , her koşulu.. Barış içinde ve uyumla..  Hadi bakalım! :)




“Ömrünüzdeki sayılı günlerden bir tekini yaşanmamış sayalım. Kaderinizin akışı kim bilir ne kadar farklı olurdu? Bu satırları okurken bir an durun, yaşamanızı saran o uzun zinciri düşünün. İster demirden olsun, ister altından, ister dikenden olsun. O sayılı günlerden birini yaşamayıp da ilk halkası meydana gelmeseydi, bu zincir belki de hiç örülmezdi.” 

Charles DICKENS




  

   Bir Öykü..
İKİ SİMGE

Yaşlı kızılderili reisi kulübesinin önünde torunuyla oturmuş, az ötede birbiriyle boğuşup duran iki kurt köpeğini izliyorlardı. Köpeklerden biri beyaz, biri siyahtı ve on iki yaşındaki çocuk kendini bildi bileli o köpekler dedesinin kulübesi önünde boğuşup duruyorlardı.

Dedesinin sürekli göz önünde tuttuğu, yanından . ayırmadığı iki iri kurt . köpeğiydi bunlar. Çocuk, kulübeyi korumak için bir köpeğin yeterli olduğunu düşünüyor, dedesinin ikinci köpeğe neden ihtiyacı olduğunu ve renklerinin neden illa da siyah ve beyaz olduğunu anlamak istiyordu artık. O merakla, sordu dedesine: Yaşlı reis, bilgece bir gülümsemeyle torununun sırtını sıvazladı.

- `Onlar` dedi, `benim için iki simgedir evlat.`

- `Neyin simgesi` diye sordu çocuk.

- `İyilik ile kötülüğün simgesi. Aynen şu gördüğün köpekler gibi, iyilik ve kötülük içimizde sürekli mücadele eder durur. Onları seyrettikçe ben hep bunu düşünürüm. Onun için yanımda tutarım onları.

Çocuk, sözün burasında; `mücadele varsa, kazananı da olmalı` diye düşündü ve her çocuğa has, bitmeyen sorulara bir yenisini ekledi:

- `Peki` dedi. `Sence hangisi kazanır bu mücadeleyi?`

Bilge reis, derin bir gülümsemeyle baktı torununa.

- `Hangisi mi evlat? Ben, hangisini daha iyi beslersem!





Pozitif  İletişim  Kurmak İçin

*Yargılamayın.
*Eleştiriye tepki koymayın.
*İyi bir dinleyici olun.
*Şikayet etmeyin.
*Her şeyi biliyormuşçasına hareket etmeyin, insanlara ne yapacaklarını söylemeyin. (Hatırlayın bazen küçük bir çocuk bile size bir şey öğretebilir. :)


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder