Bugün
Yaz
en sıcak mevsimdir. Güneş uzun kollarını uzatarak toprağı ıstır. Bu mevsimde
ağaçlar meyve doludur. Dallar yemyeşil, çiçekler rengârenktir. Türlü türlü
bitkiler topraktan fışkırır. Böcekler, kuşlar, arılar canlılık içinde oradan
oraya koşturup dururlar. Bu esnada
hayvanların en çalışkanı karıncalar ise
yaz boyu hiç boş durmazlarmış. Toprağın altındaki yuvalarına mısır,
buğday, arpa buldukları bütün yiyecekleri depolayıp kışa hazırlık yaparlarmış.
Havaların güzelliğine aldırmadan, durup dinlenmeden birinin kaldıramadığını üç
beşi birden taşıyarak uğraşıp dururlarmış, üstelik çok disiplinli bir
şekilde. Hiçbir karınca bir saniye bile
duraksamazmış.
Ağustos
Böceği ise yine bir yaz mevsiminde güneşin ve ağaçların tadını çıkarıyormuş.
Daldan dala atlayıp, “cır cır” diyerek eğlenceli ezgiler mırıldanıyormuş. Şarkı
söylerken, dans ederken bazen önünden karıncalar geçiyormuş. Ağustos böceğinin
rahatlığına şaşırıyormuş karıncalar. Arada bir şöyle soruyorlarmış:
“Neden
sen de çalışmıyorsun? Kışın çok zorluk çekersin yoksa”. Ağustos Böceği bir
taraftan dans ederken bir taraftansa şöyle cevap veriyormuş:
“Bu
havada çalışılır mı hiç? Yazın tadını çıkarıyorum ben. Çalışırım elbet. Daha
kışa çok var.”
Günler hızla geçmiş. Yapraklar sararıp dökülmeye, havalar soğumaya başlamış. Hayvanlar yuvalarına çekilmişler. Tabi ki Ağustos Böceği de. Bir süre sonra karnı acıkmaya başlamış. Ama hiç yiyeceği yokmuş. Yiyecek aramaya çıkmış. Ama hiçbir yerde yiyecek bulamamış. Açlıktan dizleri titremeye, gücü azalmaya başlamış. Karnını nasıl doyuracağını düşünüyormuş, aklına birden komşusu karınca gelmiş.
Günler hızla geçmiş. Yapraklar sararıp dökülmeye, havalar soğumaya başlamış. Hayvanlar yuvalarına çekilmişler. Tabi ki Ağustos Böceği de. Bir süre sonra karnı acıkmaya başlamış. Ama hiç yiyeceği yokmuş. Yiyecek aramaya çıkmış. Ama hiçbir yerde yiyecek bulamamış. Açlıktan dizleri titremeye, gücü azalmaya başlamış. Karnını nasıl doyuracağını düşünüyormuş, aklına birden komşusu karınca gelmiş.
Ağustos
Böceği Tir tir titreyerek komşusu karıncanın kapısını çalmış.
“Karınca kardeş! Karınca Kardeş!” “Kim o?” demiş karıncalardan biri.
“Benim. Komşunuz Ağustos Böceği” demiş. Karınca kapıyı açtığında Ağustos Böceği soğuktan donmak üzereymiş. Karınca “Ne istiyorsun?” diye sorunca Ağustos Böceği şöyle demiş:
“Karınca kardeş! Karınca Kardeş!” “Kim o?” demiş karıncalardan biri.
“Benim. Komşunuz Ağustos Böceği” demiş. Karınca kapıyı açtığında Ağustos Böceği soğuktan donmak üzereymiş. Karınca “Ne istiyorsun?” diye sorunca Ağustos Böceği şöyle demiş:
“Karnım
çok aç. Yiyecek bulamadım dışarıda. Sizden ödünç yiyecek istiyorum. Yaz gelince
borcumu öderim” demiş. Karınca sormuş:
“Peki
sen yaz boyunca ne yaptın?”. Ağustos böceği yaptıklarından pişmanlık duymamış
“Saz çalıp şarkı söyledim, dans ettim, yazın tadını çıkardım.” Karınca bu
duruma çok kızmış.
“Bense
çalıştım. Sen eğlenirken ben ter döktüm ve yuvamı yiyecekle doldurdum. Mademki
yazın saz çalıp şarkı söyledin, kışın da açlığı ve soğuğu hak ettin” demiş ve
kapıyı yüzüne kapatmış.
Erteliyoruz, boşveriyoruz, önemsemiyoruz.. Sanıyoruz
ki vakit var, kolaylıkla halledebiliriz yapmak istediklerimizi, ya da sanıyoruz
ki hiç zaman geçmeyecek hep bu şekilde
devam edeceğiz. Bu sabah uyandıktan sonra neler düşündünüz? Mesela neleri
ertelediniz? Neleri boşverdiniz? Neleri sonradan yaparım diye ama aslında bir daha yapmamak üzere rafa
kaldırdınız? Üşeniyoruz ya da belki de
gerçekten istemiyoruz bazen.. Evi toparlamak, gelen mailleri cevaplamak,
alışverişe çıkmak, arabayı yıkatmak, çiçekleri sulamak, sökük olan bir düğmeyi
dikmek, güzel bir yemek yapmak, kitap
okumak, kendinizle baş başa kalmak.. Bunların dışında bir de ilişkilerimiz
açısından ihmal ettiğimiz, ertelediklerimiz var.. Eşimizle bir kahve eşliğinde bir araya gelip
gün içerisinde olanları paylaşmak, üzüldüğümüz, bizi kıran olayları karşılıklı
konuşarak tatlıya bağlamak, çocuğumuzla
kısa süre bile olsa oyun oynamak, onu sevdiğimizi söylemek, sevdiklerimizi, büyüklerimizi aramak, ziyaret
etmek, arkadaşlarımızla vakit geçirmek.. İhmal ediyoruz.. Sanıyoruz ki vaktimiz
var ve daha sonrasında kolaylıkla halledebiliriz bazı şeyleri.. Yıllar
geçtikten sonra geç olmaz mı evladınıza
onu sevdiğinizi söylemek? Eşinizle konuşmadığınız onlarca konuyu, gerginlikleri, çözümlenmemiş problemleri
yıllar yıllar sonra konuşarak çözebilmek zor olmaz mıydı?
Erteledikçe zorlaşan durumlar sıkıntı yaratmaz mıydı? Ya da şöyle düşünelim..
Bugün malzemelerini hazırlamadığınız bir yemeği yarın nasıl misafirlerinize
sunmayı düşünüyorsunuz? Ceketinizdeki sökük düğmeyi bugün dikmeyince yarın işe
gitmeden evvel giyerken kendiliğinden mi
tamir olacağını düşünüyorsunuz? Bitkilerinizi sulamadan da , köpeğinize yemek
vermeyi erteleyerek de bir şekilde hayatta kalacaklarını mı düşünüyorsunuz? Gitmediğiniz,
ziyaret etmediğiniz aile büyüklerinizi bir gün kötü bir haberini alınca mı
hatırlamak , sonrasında pişman ve mutsuz bir şekilde yaşamak mı istiyorsunuz?
Tabi ki tercihlerimiz var, hayatımız
zaten bundan ibaret.. Fakat.. Bugün.. Harekete geçmek, istediğimizi
gerçekleştirmek, yarınımızın içine gün ışığını davet etmek için.. Sadece bugün..
Hadi başlayalım o zaman.. Nerede kalmıştık? Nereden başlayacaktık? Kolay gelsin
J
“Siz erteleyebilirsiniz ama zaman ertelemez.” Benjamin
Franklin
|
Dereotu
*Sinirleri yatıştırır, bedeni rahatlatır.
*Sindirimi kolaylaştırır.
* Karın ağrılarına iyi gelir.
*Hıçkırığı keser.
* Anne sütünü arttırır.
*Kalsiyum bakımından zengindir.
*Vücuda enerji verir.
* Uykusuzluğa iyi gelir.
*Göz hastalıklarına iyi gelir.
|