16 Temmuz 2013 Salı

14 Temmuz 2013- Özgür Kocaeli Gazetesi Makale

SU  - 2






Sabrın, hoşgörünün, sevginin, saygının,  anlayışın, merhametin, sakinliğin hakim olduğu ve bunun yanında bize bir bardak suyun, bir kase çorbanın tadının  önemini daha da idrak ettiğimiz şu güzel ve özel Ramazan ayının her şeyden önce hepimiz için hayırlı ve bir o kadar da  güzel geçmesini dilerim. Geçen hafta başladığım “su” başlıklı yazıma kaldığım yerden devam ediyorum. :)
İnternetten bir bilgiyi size aktarmak istiyorum:
Yeryüzünün 3'te 2'sinin su olduğunu, ancak bunun sadece yüzde 0.3'ünün içilebilir su olması nedeniyle su kaynaklarının verimli kullanılması gerekiyor.
Dünyada 6 milyar insandan 2 milyarı sağlıklı su içemiyor. Susuzluk yakın zamanda çağın en büyük meselesi olacak. Bugün petrolden kaynaklanan savaşlar, yarın yerini suya bırakacak.
Su kaynaklarımızla gururlanmamıza rağmen Amerika'da kişi başına düşen kullanılabilir su varlığı 18 bin metreküp iken bu miktar ülkemizde bin 400 metreküp civarında.
Bir ülkenin su zengini olabilmesi için kişi başına düşen yıllık su miktarı en az 10 bin metreküp olmalı. Bundan dolayı su israfına karşı duyarlı olmalıyız. Akarken kıymetini bilmediğimiz suyu israf etmemeliyiz.

Peki suyu  nasıl idareli kullanabiliriz? Bunun bir çok yolu var fakat her şeyden önce bunun bizden başladığını hatırlayarak aşağıdaki  bazı  bilgilere bir göz gezdirelim.

*Traş olurken, dişlerimizi fırçalarken sadece ihtiyacımız dahilinde suyu açık bırakabiliriz , böylece dakikada 15-20 litre suyun  boş yere akmasını önlemiş oluruz.

* Otomobilimizi yıkarken hortum yerine su dolu bir kova, sünger ve bez  kullanabiliriz. Kova ile 20lt , devamlı akan bir su ile 100-150 lt su harcarız.

*Bahçe sulamak için buharlaşmanın az olduğu sabah veya akşamüstü saatlerini tercih edebiliriz.

*İçme suyu dışındaki suları birkaç kez kullanabiliriz. Örnek: Sebze meyve yıkadığımız suları biriktirip, çiçekleri, bahçeyi sulayabiliriz.

*Bulaşıkları elde yıkamak yerine bulaşık makinesinde yıkayabiliriz. Bulaşık makinesini de tam olarak doldurmadan çalıştırmamaya gayret edebiliriz. (Bulaşık makineleri bir defada ortalama 40 litre su tüketirler.)

*Banyo yapmak yerine duş almayı tercih edebiliriz.(Banyo yaparak 150 lt, duş alarak ortalama 50 lt su tüketiriz.)

*Bozuk olan musluk ve sifonları onarıp  daha bakımlı tutabiliriz.
 ( Saniyede bir damla akan su yılda 3 ton eder.)

*Evde kullanılan temizlik malzemeleri, atık sularla birlikte nehirlere karışır bu nedenle içinde fosfat bulunmayan ve suda ayrışabilen temizlik ürünlerini kullanabiliriz. Temizlikte sıvı sabun, toz sabun gibi doğal esaslı olanları tercih edebiliriz.  (Hem doğaya zarar vermez hem de daha az suyla durulanabilir.) Diğer kimyasal deterjanların (petrol türevi temizleyiciler) doğal ortam için sakıncalarının yanı sıra bol suyla durulanmaları gerekir.

*Çamaşır makinesini daha ekonomik kullanabiliriz. Nasıl mı? Bir çamaşır makinesi tek çalıştırmada 176 litre su harcar. Makineyi tam doldurmadan çalıştırmamaya ve  makinemizi haftada bir kez bile daha az çalıştırmaya gayret edersek yılda 9 ton su kurtarabiliriz.

* Rezervuarların boyutunu küçültebiliriz. 

*Yaşadığımız  yerin iklimine uygun, yerli bitkileri ekebiliriz. Yerli bitkiler daha az su ve daha az bakım ile büyüyebilir.

* Sadece ihtiyacımız kadar su ısıtabiliriz. Bu şekilde  elektrik ve gazdan da tasarruf edebiliriz.

*Elde bulaşık yıkarken mümkün olan en az miktarda deterjan kullanabiliriz. Daha az deterjanı
durulamak da  daha kolay olacaktır. Deterjan yerine doğal yeşil sabun kullanırsak deniz canlılarını da düşünmüş oluruz. :)

             *Sifonu gereksiz yere  çekmemeye özen göstermeli ve bunun yanında tuvaletin çöp kutusu olmadığını ve elimize geçen ne varsa atmamaya gayret edebiliriz. 4 kişilik bir ailenin her bir ferdi, sifonu günde bir kez amaç dışında çekerse, yılda 16 ton su harcamış olur.
            *Su basmalarını önlemek için, evimizden çıkarken ana vanayı kapayabiliriz.

Yapabileceklerimiz elbette bu kadar sınırlı değil, en basit ama belki de en etkili olabilecek ve hepimizin de farkında olduğu şeyler bunlar aslında. Sadece hatırlatmak istedim.. En azından bir tane maddeyi bile hayata geçirsek önemli ölçüde fark yaratabileceğimizi düşünüyorum..

Kendimizi, bitkileri bu kadar düşünmüşken , aslında tasarrufla da pek ilgisi olmasa da bir konuya değinmeden geçemeyeceğim. Geçen hafta da bahsettiğim gibi.. Su hayatsa.. Hayvanları da unutmamak lazım öyle değil mi? Sokaklarda yaşayan kediler, köpekler ve elbette kuşlar için  bu sıcak günlerde kapınızın önüne bir kap su koymaya ne dersiniz? Hemen şimdi yapmaya var mısınız? :)


“Cömertlikte ve yardım etmede akarsu gibi ol.”  -Mevlana Celaleddin Rumi

 

Yeni Yaş
Bu hafta içerisinde yeni yaşıma girmiş bulunacağım. Bana şimdiden güzellikler, mutluluk, heyecan ve huzur getiren yeni yaşıma,  yeni yaşamım.. Hoşgeldin :)


“Takvim düzeni herkes için aynı olsa da ,zaman herkes için başka türlü ilerler.” – Murathan Mungan



Biraz Tatil
Yeni döneme daha iyi hazırlanabilmek ve biraz dinlenmek adına 2 haftalığına yazılarıma ara veriyorum.

Kendinize çok iyi bakın ve gülümseyin..  Güzel günlerde görüşmek üzere…  Sevgi sizinle olsun!   

7 Temmuz 2013- Özgür Kocaeli Gazetesi Makale

Su  





  

Bugün uyandınız.. Güzel miss gibi harika bir güne.. İlk olarak ne yapmayı tercih ettiniz? Camdan dışarıya bakmak? Telefonunuzu kontrol etmek? Bir bardak su içmek?  Uyandığınız için şükretmek? Tuvalete gitmek?  Peki bunlardan hangisi en önemlisiydi sizin için? Sonra kahvaltıya başladınız, fakat onun öncesinde yine elleriniz musluğa gitti, kahvaltınızı bitirdiniz, yeniden yıkadınız ellerinizi, dişlerinizi fırçaladınız.. Sonra yeniden girdiniz banyoya bu sefer duş almak için.. Peki kaç dakika kaldınız orada? Hiç umursamadan dakikalarca duşta mıydınız yoksa saçınızı yıkarken kapadınız mı suyu? Duştan  çıktınız bu sefer bulaşık makinesini ve  belki  de çamaşır makinesini çalıştırdınız.. Hatta  tam dolmamışlardı bile bu iki makine de .. Bastınız “on” tuşuna.. Sonra aldınız elinize hortumu ve başladınız çimleri sulamaya.. Geçen dakikaları fark etmeden.. Belki o an tamamen farklı şeyler düşünerek, sadece deşarj olarak suladınız çimleri, çiçekleri.. Sonra koca bir bardak su içtiniz, sıcak ya, inanılmaz derecede susamıştınız.. Yemek yapmaya başladınız sonra, en kolayından, basitinden bir makarna.. Makarnayı haşlamak için su kaynattınız.. Yemeğinizi yediniz..  Bulaşıkları yıkadınız.. Sonra canınız taze demlenmiş bir çay çekti ve yine su kaynattınız.. Sonra kapı çaldı ,gelen kişinin simsiyah olmuş elleri, lekelerle dolu okul formasıyla karşınızda duran, okuldan gelen bir çift tatlı göz olduğunu, çocuğunuz olduğunu gördünüz.. Onu doğru banyoya götürdünüz, önce üstündekileri yıkanması için kirli sepetine attınız, çocuğunuzu da bir güzel yıkadınız..
Su hayattır.. Çok klişe , çok sıradan gelebilir kulağınıza.. Sürekli bahsedilen, kurulan cümlelerden biridir “su hayattır, su önemlidir ” diye. En basitinden niçin su içiyoruz?   Çünkü vücudumuzdaki tüm  hücreler, sistemler, organlar yeterince su olmadan fonksiyonlarını yerine getiremezler. Ya da niçin çimleri, ağaçları, çiçekleri, bitkileri suluyoruz? Su, hayat olmasaydı onlar hayat bulabilirler miydi, kurumadan, bozulmadan durabilirler miydi? Soframızda sebzemiz meyvemiz olabilir miydi? Peki ya temizlik? Su olmasaydı ne yapardık? İki saatlik su kesintisine bile zor dayanıyoruz, öyle değil mi? Bekliyoruz sular gelsin de , işlerimizi yapalım diye.. Sırf evdeki su kullanımını değil, genel olarak düşünelim.. Hastaneler..Okullar..  Bu kadar kısa süreli bir su kesintisinde dahi en fazla etkilenecek yerler.. O kadar fazla insanın bulunduğu bir yerdeki su kesintisinin yaratacağı sorunları bir düşünelim.. Çok zor..Öyle değil mi?
Yazımın girişinde  genel olarak yaşanılan , sıradan ,herhangi bir günden bahsettim ve hatırlatmak istedim size.  Su olmasaydı nasıl geçerdi o gün? Kendinizi nasıl hissederdiniz? Eksik? Pis? Dağınık? Huzursuz? Mutsuz? Gergin? Asabi? Mahçup?  Hani hep konuşuyoruz ya mutlu olmak için küçük şeyler yeterli  aslında diye.. Bu bahsettiğim detay sizce ufak bir şeyi mi ya da önemsiz? O kadar önemli bir şey ki.. Farkında değiliz bizi bir damla suyun bile ne derece mutlu ettiğini,  pirüpak yaptığını, temizlediğini.. Sadece bedenen değil, ruhen de.. Sanıyoruz ki  suya her zaman ulaşabiliriz,onu  kolaylıkla elde edebiliriz  ..  Suyun doğal kaynak olduğunu unutuyoruz ve  belki de üretebileceğimiz bir şey olduğunu düşünüyoruz.. Şu yağan karların, yağmurların bize evlerimizde büyük konfor yaşatan “su” olarak geri döndüğünün farkında mıyız acaba? Kışın o karlı günlerde, şikayet ediyoruz sürekli, günlük yaşantımızın,konforumuzun  sekteye uğradığını düşündüğümüzden.. Bir yere giderken “ İnşallah yağmur yağmaz da üzerim kirlenmez, ıslanmam , şimdi bir de şemsiye mi taşıyacağım.”  diyoruz. Unutuyoruz o anda yaşanan bir zorluğun bize kolaylık olarak döneceğini..   Daha çok değer veriyoruz  ya anlık mutluluklara belki bu da onun gibi bir şey..
Sanıyoruz ki su sonsuz.. Suyumuz her daim var olacak , kolay bir şekilde ulaşıyor olacağız.. Keşke böyle olabilseydi.. Hayır.. Çok üzgünüm.. Hayır.. Maalesef böyle değil durum..

Benim bu yazıyı yazdığım andaki verilere göre  dünyada:
2.506.449 : Bu yılki su tüketimi(milyar litre)
910.422: Bu yıl suya bağlı hastalıklardan ölenler
777.374.100: İçecek suya erişimi olmayan insan sayısı

Peki ülkemizde durum nasıl ve biz  suyu nasıl  temin ediyoruz ?
İhlas Haber Ajansı’nın derlediği bir habere göre:
Türkiye İstatistik Kurumu (TUİK) Belediye Su İstatistikleri - 2010 verilerine göre belediyeler temin ettikleri suyun yüzde 47'sini barajlardan sağlıyor.

Tüm belediyelere uygulanan 2010 yılı Belediye Su İstatistikleri Anketi sonuçlarına göre, 2950 belediyeden 2925'inde içme ve kullanma suyu şebekesi ile hizmet verildiği tespit edildi. Belediyeler tarafından içme ve kullanma suyu şebekesi ile dağıtılmak üzere 2010 yılında 4,80 milyar m3 su çekildi. Çekilen suyun yüzde 47'si barajlardan, yüzde 27'si kuyulardan, yüzde 21'i kaynaklardan, yüzde 3'ü akarsulardan ve yüzde 2'si göl, gölet veya denizlerden çekildi.

Kişi başı içme ve kullanma suyu miktarı günde 217 litre.



Bu güzel Pazar gününde bunları niçin yazdığımı merak ediyorsanız, hemen anlatayım sevgili okuyucular :)  Geçtiğimiz günlerde gazetemizin manşetiydi Yuvacık barajındaki suyun azaldığı haberi. İçinizden belki de şunu diyeceksiniz, evet bu hep olan, yıllardır süregelen bir konu, şimdi niye bunu konuşuyorsun ki İlksen? :) Evet , maalesef ki öyle.. Yıllardır var olan ve hayatımız devam ettiği sürece de önemli kalacak bir konu.. Dedim ya hani su hayattır diye.. Hayattaysak.. Suyumuz da bizim için o kadar elzem, işte o nedenle.. :)
Su ile ilgili yazmak istediklerim sadece bunlar değil, haftaya görüşmek üzere! Güzel bir hafta olsun!



“İnanılmaz bir tufanın sonu meydana gelmiş denize, sudan oluştuğu için aşığım. Ruhlarımız kadar akışkan, şekilsiz su, yer çekiminden başka hiçbir leyin tutsağı olmamıştır. Su, bedenimizi bütünüyle kucaklayarak bağrına basar, bedenimizin ağırlığından bizi kurtarır. Su, tüm yaşamın anası, varlığımızın hassas güvencesi.”
Jacques Yves Cousteau- Fransız Okyanus Uzmanı,Deniz Subayı, Sinema Yönetmeni





30 Haziran 2013- Özgür Kocaeli Gazetesi Makale

Arkadaşlık




Güzel bir film izledim geçen hafta, adı Intouchables- Can Dostum.  Başrollerini François Cluzet ve Omar Sy’ın paylaştığı , 2011 Fransız yapımı olan bu sımsıcak, sevgi dolu film gerçek hayattan esinlenerek çekilmiş. Filmden oldukça etkilendiğimi söyleyebilirim. Gerçek bir hikaye olması, harika bir dostluğu anlatması  ve oyuncuların müthiş ve doğal oyunculukları beni oldukça cezbetti. Tavsiye ederim. :)

Dostluk.. arkadaşlık..  Size göre nedir bir arkadaşlığı oluşturan? İki kişiyi bir arada tutan ? Yan yana , bazen omuz omuza? Güven mi? Dürüstlük mü? Saygı mı? Anlayış mı? Eğlence mi? Espri anlayışı mı? Haydi en sevdiğiniz arkadaşınızı veya kendinizi yakın bulduğunuz birisini düşünün. Nedir sizi ona, onu size çeken?  Onun yanında niçin daha rahat ve bir o kadar da mutlu hissediyorsunuz kendinizi, düşünün.. Bakın çevrenizdeki insanlara, niçin yanınızdalar, düşünün.. En fazla ne yapabilirsiniz arkadaşınız için? Vazgeçmeniz istenirse nelerden ne derece vazgeçebilirsiniz onun için? Ne kadar ödün verebilirsiniz kendinizden?

Öyle anlar oluyor ki hayatta istiyoruz ki yanımızdaki arkadaşımız  bizimle birlikte ağlasın, endişeliyken bizimle birlikte endişelensin,  biz öfkeliyken o da öfkelensin..  Destek olsun bize her koşulda, her şartta.. Destekten bahsetmişken “arkadaş” kelimesinin  nasıl oluştuğunu biliyor muydunuz? Eskiden Türk askerleri savaşırken arkadan gelecek herhangi bir saldırıyı kontrol edebilmek için sırtlarını bir ağaca , kaya veya taşa  vererek ok atarlarmış. Atalarımız genelde bozkır hayatı yaşadıkları için bu sırta dayanan nesne genelde bir taş veya kaya olurmuş. Yıllar sonra  ise bu sırta dayanan taşın ismiARKA-TAŞ” dan “ARKADAŞ” şeklinde dilimize yerleşmiş.
 Sadece  olumsuz bir durumda değil elbet, en mutlu, en özel, en heyecanlı günümüzde de istiyoruz o arkadaşımız olsun bizimle, konuşmasa da sadece var olsun, yanımızda, dibimizde..  İstiyoruz ki bizi onaylasın, bir şeyler yaparken bize yardım etsin, zaman zaman bizi dengelesin, bazense uyarsın.. Dinlesin bizi istiyoruz, eleştirmeden, kızmadan.. Haksız olabileceğimiz bir durumda bile sırf bizi kırmamak adına sadece o an destek görmek ama sonrasında mutlaka uyarılmak ve bir şekilde doğruyu bize göstersin istiyoruz, göremediğimiz bir durumda gözlerimiz, duyamadığımız bir durumda onlar bizim kulaklarımız olsun istiyoruz..
Onlarla birlikte olduğumuzda sofraların tadı , sohbetlerin konusu ve anlamı değişiyor. Güçlendiğimizi anlıyoruz böyle  anlarda. Yanımızda bizi  her koşulda destekleyen, bize güven veren birilerinin olduğunu bilmek ve görmek bizi güçlendiriyor. Bazense tamamen deşarj olmak, içimizi dökmek veya yenilenmek için ihtiyaç duyuyoruz bir arkadaşa, dostluğa, öyle değil mi?
Arkadaşlarımızla olan bağlarımız bazen zayıflayabiliyor kimi olumsuz durumlarda. Bazense daha da güçlü bir şekilde tazeleniyor, güvenle, anlayışla, hoşgörüyle.. Diyeceğim bir şey var aslında hani yazının başında da söylemiştim ya etrafınıza bakın kimler var yanınızda arkadaşınız olarak tanımlayabileceğiniz.. İşte bakın onlara ve görün kendinizi onlarda bir ayna gibi.. Birlikte geçirdiğiniz güzel anları düşünün , arkadaşınızın sizin için yaptıklarını,sizin için ne kadar destekleyici, anlayışlı davranabildiğini hatırlayın ve teşekkür edin, bir sözle, bir davranışla belki ufak bir notla veya hediyeyle..

Sadece şu anda benim yanımda olan o çok sevdiğim güzel , tatlı arkadaşlarıma, dostlarıma değil, beni belki ben yapan  ve bazılarıyla şu an görüşemediğim, aramıza uzaklıklar giren , çocukluk, ilk gençlik dönemimdeki o güzel arkadaşlarıma da teşekkür etmek istiyorum. Hepiniz iyi ki varsınız..
Tüm arkadaşlarımızın, arkadaşlık ilişkilerimizin kıymetini bilmek dileğiyle.. Güzel bir hafta olsun!

Koşulsuz sevgi
Çölde yolculuk eden iki arkadaş hakkında bir hikaye anlatılır. 
Yolculuğun bir aşamasında iki arkadaş tartışırlar biri ötekine bir tokat atar. Tokadı 
yiyenin canı çok yanar ama tek kelime etmez ve kum üzerine şu sözleri yazar 

"BUGÜN EN IYI ARKADAŞIM BANA BIR TOKAT ATTI." 

Yıkanabilecekleri bir vahaya rastlayana dek yürümeyi sürdürürler. Tokadı yiyen yıkanırken bir batağa 
saplanır, boğulmak üzereyken arkadaşı tarafından kurtarılır. Boğulmak üzere olan arkadaş tam 
kurtulduktan sonra bir kaya parçası üzerine şu sözleri kazır: 

"BUGÜN EN IYI ARKADASIM BENIM HAYATIMI KURTARDI." 

Tokadı vuran ve sonra arkadaşının hayatını kurtaran kişi ona şöyle der; senin canını yaktığımda bunu 
kum üzerine yazın ama şimdi kayaya kazıyorsun.Neden? 
Öbür arkadaş ona şöyle cevap verir:"Biri bizi incittiğinde bunu kum üzerine yazmalıyız ki bağışlama 
rüzgarı estiğinde onu silebilsin. Ama biri bize iyi bir şey 
yaparsa onu kayaya kazımalı ki onu hiçbir rüzgar yok etmesin." 
"İNCİNMELERİNIZİ KUMA, GÖRDÜGÜNÜZ İYİLİKLERİ KAYALARA KAZIMAYI ÖĞREİIN." 

Denilir ki özel birini bulmak bir dakikanızı alır, onu değerlendirmeniz bir saat içinde olur,onu sevmek 
için bir gün yeter ama sonra onu unutabilmek için bir ömrün geçmesi gerekir.


“Güneşi göremedim diye ağlarsan yıldızları da göremezsin.” –“ Intouchables- Can Dostum” Film Afişinden