31 Mart 2013 Pazar

                                  http://www.ozgurkocaeli.com.tr/makale/dogan-cuceloglu-125332.html

31 Mart 2013 Tarihli Gazete Yazım


Doğan Cüceloğlu

Geçtiğimiz haftasonu Cambridge University Press ve Dünya Aktüel’in düzenlediği Grand ELT Sempozyumu’na katıldım. Antalya’da gerçekleşen sempozyumda okulumuzda okuttuğumuz kitapların yazarlarıyla tanıştık, sohbet ettik ve gerçekten de yeni ve harika bilgiler öğrendik. Kendi adıma şunu söyleyebilirim ki inanılmaz keyif aldım ve çok güzel vakit geçirdim. Cambridge University Press ve Dünya Aktüel ailesine en içten teşekkürlerimi  buradan da  sunmak istiyorum.
Sempozyumda aynı zamanda benim çok sevdiğim, tüm kitaplarını okuduğum ve benim için ayrı bir yeri olan sevgili Doğan Cüceloğlu’nun da “Öğretmen ve Öğrenci için Motivasyon Yönetimi”  adlı konuşması vardı. Sempozyumun bu kısmı tahmin ettiğiniz üzere beni ayrı heyecanlandırdı ve Doğan Bey’in  2 saat süren konuşmasını neredeyse hiç nefes almadan dinledim, tabi ki tek kelime ile harikaydı.  
Cüceloğlu  , motivasyondan, İngilizce’nin öneminden,  çocuklarımıza ve öğrencilerimize nasıl davranmamız gerektiğinden , sevgiden, anlayıştan ve daha doğrusu hayattan  bahsetti.  Gerçekten zamanın nasıl geçtiğini hiç ama hiç anlamadık. Bizimle kendi hayatında yaşadığı deneyimleri ve yaptığı gözlemleri paylaştı.  Özellikle kendi yazmış olduğu “Savaşçı” adlı kitabına da değindi ve okunmasını önerdi. Benim de okuduğum ve sevdiğim kitaplarından biridir “Savaşçı”.
Konuşma boyunca sürekli not aldım , aldığım notların bir kısmını sizinle paylaşmak istiyorum.

Aldığım Notlardan Kısa Kısa:

*Önce anla, sonra sorun çöz.
*İlk başta tepki verme, dinle.
*Sev ,  anla.
*Saygı duy.
*Sorumluluk al.
*Yaparken en iyisini yap.
*Olanaklarını fark et.
Bu arada Doğan Cüceloğlu’nun yeni kitabı çok yakında çıkıyor.. Bilginize.. :)


Kitap..

Kitap.. Sever misiniz okumayı? Güzel bir müzik hatta yanında da bir kahve eşliğinde.. Sadece o an kendinizle baş başa kaldığınız o güzel anlarda kitap okumak.. Harika öyle değil mi? Öğrencilerimi gözlemliyorum. Size çok samimi olarak söyleyebilirim ki gerçekten okumak insana çok farklı özellikler katıyor.
Az önce size bahsetmiş olduğum sempozyumda “Steven Ogden” de  (kendisi Cambridge University Press’de Teacher Trainer- eğitimci  ve de aynı zamanda satış müdürü) “Okuma nasıl zevkli hale getirilir? ” başlığı altında konuştu. Çok ilginç ve yararlı bilgileri bizlerle paylaştı. Japon kültüründen ve okumayı gerçek anlamda ne kadar çok sevdiklerinden bahsetti.  Bizim toplumuzda ne yazık ki   kitap okuma oranı ciddi anlamda çok düşük. Bu konuya şu anda detaylı olarak değinmeyeceğim fakat söylemek istediğim birkaç bir şey var. Neden okumalıyız? Okumanın bize sağladığı faydalar nelerdir? Biraz bunlara değinmek istiyorum :)
 *Okudukça bilgi birikimimiz artar ve konuşabileceğimiz konular fazlalaşır.



* Ufkumuz genişler.
*Beynimiz aktif ve üretken olur.
*Yaratıcılığımız artar.
*Sıkıldığımız anlarda odağımızı değiştirmemizi sağlar.
*Okurken daha sakin ve sessiz olacağımızdan dolayı gün içerisinde yaşanılan stresi geride bırakmamıza yardımcı olur.
* Daha kolay hayal kurabiliriz.
*Kelime dağarcığımız artar.
*Rahatlıkla odaklanmamızı ve konsantrasyonumuzun artmasını sağlar.
* Hafızamızı güçlendirmemize yardımcı olur. Hatırlamak bizim için kolaylaşır.
* Sakin bir ortamda okumak vücudumuzu ve ruhunuzu dinlendirir ve böylece de kendimizi bir anlamda şarj etmiş oluruz.
*Analitik düşünmeyi hızlandırır.
* Başka kültürleri tanımamızı ve daha kolay anlamamızı sağlar.
* Okumak karşılaştığımız problemleri daha kolay çözmemize yardımcı olur.
*Kendi kendinizle baş başa kalacağınızdan dolayı okumak, hayattan gerçekten ne istediğimizi bulma konusunda bize  yardımcı olur, biz yeter ki kendimizi  anlayalım. ;)
Kütüphaneler Haftası Kutlu Olsun! :)

Okuyarak dünyamızı, tarihimizi ve kendimizi keşfederiz.. (Daniel J.Boorstin)



Bir Öykü..


ÖFKELENİNCE NEDEN BAĞIRIRIZ ?


Hintli bir ermiş öğrencileri ile gezinirken Ganj nehri kenarında birbirlerine öfke içinde bağıran bir aile görmüş. Öğrencilerine dönüp “İnsanlar neden birbirlerine öfke ile bağırırlar?” diye
sormuş. Öğrencilerden biri “çünkü sükûnetimizi kaybederiz” deyince ermiş “Peki  öfkelendiğimiz insan yanı başımızdayken neden bağırırız? O kişiye söylemek istediklerimizi daha alçak  bir ses tonu ile de aktarabilecekken niye bağırırız? ” diye tekrar sormuş.

Öğrencilerden ses çıkmayınca anlatmaya başlamış: “İki insan birbirine öfkelendiği zaman, kalpleri birbirinden uzaklaşır. Bu uzak mesafeden birbirlerinin kalplerine seslerini duyurabilmek için bağırmak zorunda kalırlar. Ne kadar çok öfkelenirlerse, arada açılan mesafeyi kapatabilmek için o kadar çok bağırmaları gerekir.”
“Peki, iki insan birbirini sevdiğinde ne olur? Birbirlerine bağırmak yerine sakince konuşurlar, çünkü kalpleri birbirine yakındır, arada mesafe ya yoktur ya da çok azdır. Peki, iki insan birbirini daha da fazla severse ne olur? Artık konuşmazlar, sadece fısıldaşırlar çünkü kalpleri birbirlerine daha da yakınlaşmıştır. Artık bir süre sonra konuşmalarına bile gerek kalmaz, sadece birbirlerine bakmaları yeterli olur. İşte birbirini gerçek anlamda seven iki insanın yakınlığı böyle bir şeydir.”

Daha sonra ermiş öğrencilerine bakarak şöyle devam etmiş: “ Bu nedenle tartıştığınız zaman kalplerinizin arasına mesafe girmesine izin vermeyin. Aranıza mesafe koyacak sözcüklerden uzak durun. Aksi takdirde mesafenin arttığı öyle bir gün gelir ki, geriye dönüp birbirinize yakınlaşacak yolu bulamayabilirsiniz.”

24 Mart 2013 Pazar



                                   http://www.ozgurkocaeli.com.tr/makale/bahar-gelirken-2-124641.html


24 Mart 2013 Tarihli Gazete Yazım


Bahar Gelirken 2 :)




Feng Shui nedir?

Yaklaşık 3000 yıl önce Çin’de ortaya çıkmış bir öğretidir ve sağlık, şans ,mutluluk ve başarı gibi kavramlar sunmayı vaad eder. Evrendeki her şeyin bir enerjisi olduğu temeline dayanır.

Bahar yenilenmek, tazelenmek demekse o halde eskileri geride bırakmaya, onlardan ayrılmaya ne dersiniz? Yani daha açık bir ifade ile artık ihtiyacımızın olmadığı şeyleri atalım mı? :) Geçtiğimiz hafta  baharla birlikte “biz” nasıl yenileniriz, ruhumuz nasıl yenilenir  bundan bahsetmiştim. Şimdi ise evimizde veya çevremizde ne gibi değişiklikler yapabiliriz bundan bahsetmek istiyorum.  Haydi o zaman  baharın yeniliği evinize gelsin :)
Çok klasik olarak denir ya “bahar temizliği” diye , işte tam da bunu anlatacağım sizlere. Evimizi ya da ofisimizi temizlerken, kullanmadıklarımızı atarken ruhunuzun da temizlendiğini, yenilendiğini hissedeceksiniz. Bunu nasıl mı yapacağız? Feng Shui ile.. Ana kural aslında şu,  artık ihtiyacınız olmayan şeyleri atmak veya  vermek. Böylece yeni olan herşeye hayatınızda yer açmış,  olacaksınız..
*Az önce dediğim gibi tam bir temizlik yapmak  ve dağınıklığı gidermek için kendinize “Bunu yeterince kullanabiliyor muyum?” “ Bu eşyaya ihtiyacım var mı?”  “ Gerçekten de bu eşyayı seviyor  muyum?”   gibi sorular sorabilirsiniz. Ve eğer ki bunlara olumsuz cevaplar vermişseniz demek ki onlara ihtiyacınız artık kalmamış demektir.  :)
* İletişimde bazı sorunlar yaşıyorsanız, ve bazen  yanlış  anlaşıldığınızı düşünüyorsanız e-postanızdaki  mailleri veya telefonunuzdaki mesajları silmeyi deneyebilirsiniz.  (İlla ki bunları saklamam gerekir diyorsanız , bir flash belleğe veya cd’ye kopyalayın ve sonra da bunları unutun. :)
*Tam bir  bahar temizliği için aslında öncelikle mutfağınızdan başlamanız gerekir.  Çünkü bu felsefeye göre, mutfak evin en önemli kısmı. Neden mi? Feng Shui’de mutfak zenginlik, bereket, gelişme anlamlarını taşır ve dolayısıyla da mutfağınızın durumu  sizi ve  sağlığınızı temsil eder.  Ve eğer ki sağlığınızı da önemsiyor ve daha iyi olmasını istiyorsanız, mutfak dolaplarınızda artık eskisi kadar kullanmadığınız tabakları, bardakları vs. atın veya  verin. Buna ek olarak dolaplarınızdaki abur cuburlrı, konserveleri de ayırın ve taze yiyecek ve içeceklere yer açın.
*Pencerelerinizi, camlarınızı açın, perdelerinizi aralayın. Açın ki gün ışığının, pozitif enerjinin  içeriye girmesine izin verin. Böylece motivasyonunuz artsın, yaşam enerjisiyle dolun. Feng Shui felsefesine göre pencereler sizin hayata bakışınızı temsil eder, pencereler ne kadar temizse, siz de o derece arzu, istekle dolu olur, pozitif kalır daha güzel kararlar verir, mutlu olursunuz.
*Artık kullanmadığınız “dokuz” adet objeyi  ihtiyacı olanlara verin veya bağış yapın. Böylece size yardımcı olacak desteği, insanları   hayatınıza çekecek ve kendinizi yalnız hissetmeyeceksiniz. ( Bu  arada tabi ki dokuzdan fazla obje de verebilirsiniz ,hatırlayın ne kadar verirseniz  o kadar alırsınız,hayat böyle.  :)
*Makyaj çantanızı düzenleyin. Kullanmadığınız, artık gerekli bulmadığınız ve  belki de tarihi bile geçmiş olan, kullanmadığınız makyaj malzemelerini atın. Yine aynı şekilde ecza dolabınızdaki tarihi geçmiş ilaçları atın.
*Çantanızı, cüzdanınızı düzenleyin. Gereksiz fişleri, kağıtları atın. Hatta bunu her hafta yaparsanız çok daha iyi olur. Neydi kural? Hemen hatırlayalım..  “Yeniye yer açmak için eskiyi atmak.”
*Salonunuza ailecek çekilmiş  olan fotoğraflarınızı güzel çerçevelerin içerisine koyun. Mutlu ve gülen fotoğraflarınız size güzel anılarınızı hatırlatacak, onlara baktıkça   pozitif tutumunuz artıcak ve aile bağlarınız daha da güçlenecek.



Bu hafta…

Her hangi bir konuda insiyatif alın..
Tanımadığınız birisine selam verin ve  “günaydın” deyin.
Gazlı içecekler yerine , doğal sıkılmış meyve sularını tercih edin.
Bir çocukla oturup sohbet edin. :)
Bol bol müzik dinleyin.
                                          


                                                                                                                                            
         Bütün Mesele Hazır Olmakta
Serçenin ölmesinde bile bir bildiği vardır kaderin. Şimdi olacaksa bir şey yarına kalmaz, yarına kalacaksa bugün olmaz.Bütün mesele hazır olmakta.Madem hiçbir insan bırakıp gideceği şeyin gerçekten sahibi olmamış, erken bırakmış ne çıkar, ne olacaksa olsun!

Hamlet – William Shakespeare

    





























Kendiniz İçin Vaktiniz Var mı?

Kendinize yeterince vakit ayırıyor musunuz? Sadece kendinizle baş başa kalabileceğiniz size özel bir  vaktiniz var mı?
Biraz kendimize vakit ayıralım. Neden mi?
Yalnız kalmak zihninizi yenileyecek, odaklanmanızı kolaylaştıracak. Bedeniniz ve zihniniz aynı anda dinleneceğinden ötürü yenilendiğinizi hissedeceksiniz. Üretkenliğiniz artacak  ve daha yaratıcı olabileceksiniz, çünkü kendinizle baş başa kalacağınız için sakinleşecek ve konulara, olaylara daha kolay  odaklanacaksınız.  İşlerinizi daha kısa sürede bitirebileceksiniz.
Kendinizle baş başa kaldığınızda kim olduğunuzu keşfedeceksiniz. Kendinizi tanıdıkça, etrafınızdaki kişileri daha rahat anlayacaksınız, empati kurabilecek, sorunları daha kolay çözebilecek ve hatta iyi bir dinleyici olduğunuzu fark edeceksiniz.
·         Günde en az yarım saati sadece kendinize ayırın. Bu ,sabah uyanınca veya yatmadan önce olabilir.
·         Kapınızı kapayın.
·         En sevdiğiniz müzikleri dinleyin.
·         Erken uyanın.
·          İşlerinizin planlamasını önceden yapın .
·         Kendinize bir ödül verdiğinizi düşünün.
·         Aklınızdan düşüncelerin geçmesine izin verin, engellemeyin, bırakın aksın.
·         Gün içerisinde yapacaklarınızı önceden yazın.


17 Mart 2013 Pazar

http://www.ozgurkocaeli.com.tr/makale/bahar-gelirken-123899.html

17 Mart 2013 Tarihli Gazete Yazım


Bahar Gelirken..
Günlerin yavaş yavaş uzamaya başlamasıyla birlikte  bahar kendini yavaşça hatırlatmaya başladı bile. Yağmurlu ama ılık günlerle, yaz için yapılacak yepyeni planlarla, yoğun geçen bir eğitim- öğretim döneminin  sonlarına gelmekleJ -bahar ayları her zaman heyecan verici olmuştur. Peki baharı fırsat bilerek kendimizle ilgili yenilikler yapmaya, tıpkı paltolarımızı çıkaracağımız gibi üzerimizdeki yüklerden arınmaya ne dersiniz? J


     *Pozitif olun..Yaşadıklarınızın, olayların olumlu tarafını görmeye ne dersiniz? Yaşanan her şeyde pozitif bir yan vardır yeter ki görmesini bilelim, anlamak isteyelim.  Olumsuz sizi üzen, kızdıran, endişelendiren şeyler yaşıyor olabilirsiniz, önce bunları kabullenin, sonra olumlu tarafından bakmaya çalışın. Bu nasıl mı olacak? Belki şöyle düşünmeye başlayabilirsiniz, yaşanan her şeyde bir neden vardır , belki bize bir şey öğreten, bir şeyleri daha net görmemizi sağlayan, bize bir anlamda rehberlik eden olaylar gibi. O nedenle hani hep denir ya, bardağın dolu tarafına bakın diye, işte aynen öyle.. Hiç dolu olmayabilirdi de , öyle değil mi? Ya da her şeyden önce biraz daha farklı bakıp bardağın geri kalan kısmını doldurmak da sizin elinizde bunu hep hatırlayın. J
     
             *Affedin..  Geçmişte sizi çok üzen, derinden etkileyen, şu andaki yaşamınızı etkileyen bir çok olay yaşamış olabilirsiniz. Sizi gerçek anlamda üzen, bir türlü  anlam veremediğiniz, belki kendinizi de bu durumdan dolayı suçladığınız durumlar yaşamış olabilirsiniz. Size sadece üzüntü  veren  insanlarla karşılaşmış ,  onları hayatınızın bir döneminde hayatınıza dahil etmiş olabilir ve bunları yaşadığınızdan dolayı  kendinizi de suçluyor olabilirsiniz. Varsın bunlar olsun, bırakın, geride bırakın hepsini , her şeyi.. Taşımayın artık ne onların yükünü ne onların size verdiği üzüntüleri, acıları, bırakın hepsi geride , olması ve kalması gereken yerde kalsın. Düşündükçe, onları yaşadıkça hala onların hayatını yaşıyorsunuz farkında mısınız? Bu sizin şu anki hayatınız değil, olması gereken de bu değil.  Siz bunu hak etmiyorsunuz ve hala onları yaşıyorken emin olun şu andaki hayatınızı yaşamıyorsunuz. Gerçek olmayan bir hayatı yaşıyorsunuz,. Gerçek olan şu an sadece. Bırakın onları ve affedin her şeyi , olması gereken , olması gerektiği gibi oldu hepsi bu ,bunu fark edin.  Ne kadar rahatladığınızı görüceksiniz..

             *Farklı bir şeyler deneyin..  Bu evinize farklı bir yoldan ve hatta bisikletle   gitmek olabilir veya yeni bir hobi de olabilir, tamamen size kalmış. Yeni her şey güzeldir, heyecan vericidir.  Aylık farklı bir dergi alabilirsiniz, aranızın iyi olmadığı birine gülümseyebilir, hatrını sorabilirsiniz. İnanın bunların hepsi sizi farklı hissettirecek.
                                                                                                                                                   
           *Yavaşlayın.. Öyle hızlı hayatlar yaşıyoruz ki. Bir sabah bir akşam var, hepsi bu. Anlamıyoruz, vakti , saati nasıl geçiyor o dakikalar nasıl bir anda bitiyor ve soluğu gece uykuda alıyoruz.. İşte o nedenle biraz daha sakinleşin, gevşeyin, yavaşlayın. Daha yavaş  bir şekilde kahvenizi için mesela. Biraz daha erken uyanın ve daha sakin bir şekilde hazırlanın sabahları işe/okula giderken.  Arabanızı daha yavaş kullanın hatta. Bunların yanı sıra zamanınızı öyle bir planlayın ki her şeye vaktiniz olsun ama koşturmadan, sakin sakin.

       *Kendinize iyi davranın.. Yaptıklarınızdan, söylediğiniz sözlerden, davranışlarınızdan pişmanlık, üzüntü duymayın, bırakın gitsin. Kendinizi olduğunuz gibi kabullenin. Ruhunuza, bedeninize aynı şekilde özen gösterin. Düşüncelerinize özen gösterin. Bunun yanında sağlıklı olmak için güzel yiyecekler yiyin.

         *Vakit ayırın.. Kendinize, ailenize ve sevdiklerinize vakit ayırın. Hatırlayın onlarla yaşayacağınız tek bir hayat var..

         *Doğayı fark edin.. Doğa uyanırken, onunla daha fazla vakit geçirin. Nasıl mı? Yürüyüşler yapın, denizi /gölü seyredin, çiçeklerin mis kokusunu içinize çekin, bir köpeği sevin, günbatımını izleyin(günbatımı sadece yazın güzel değildir bana inanın:) .
İnanın bunlardan en az bir tanesini bile denemek size kendinizi daha iyi hissettirecek, sizi yenileyecek, kendinizi tazelenmiş hissedeceksiniz..



“Bundan yirmi yıl sonra yapmadığınız şeylerden dolayı, yaptıklarınızdan daha fazla pişman olacaksınız. Demir alın ve güvenli limanlardan çıkın artık... Rüzgarları arkanıza alın, araştırın, hayal edin ve keşfedin.”     
                                                                                                                             Mark Twain


Hint Felsefesinin Dört Kuralı :
İlk kural :
"Karşına çıkan kişiler her kimse, doğru kişilerdir. Bunun anlamı şudur, hayatımızda kimse tesadüfen karşımıza çıkmaz. Karşımıza çıkan, etrafımızda olan herkesin bir nedeni vardır, ya bizi bir yere götürürler ya da bize bir şey öğretirler."

İkinci kural :
"Yaşanmış olan her ne ise, sadece yaşanabilecek olandır. Hiç bir şey, hem de hiç bir şey yaşadığımız şeyi değiştiremezdi. Yasadığımızın içindeki en önemsiz saydığımız ayrıntıyı bile değiştiremeyiz. "Söyle yapsaydım, böyle olacaktı" gibi bir cümle yoktur. Hayır, ne yaşandıysa, yaşanması gereken, yaşanabilecek olandır, dersimizi alalım ve ilerleyelim diye. Her ne kadar zihnimiz ve egomuz bunu kabul etmek istemese de, hayatımızda karşılaştığımız her olay, mükemmeldir."

Üçüncü kural :
"İçinde başlangıç yapılan her an, doğru andır. Her şey doğru anda baslar, ne erken ne geç. Hayatımızda yeni bir şeyler olmasına hazırsak, o da başlamaya hazırdır."

Dördüncü kural:
"Bitmiş olan bir şey bitmiştir. Bu kadar basittir."Hayatımızda bir şey sona ererse, bu bizim gelişimimize hizmet eder. Bu yüzden serbest bırakmak, gitmesine izin vermek ve elde etmiş olduğun bu tecrübeyle ileriye doğru bakmak daha iyidir."

Kendine iyi bak. Tüm kalbinle sev. Sonuna kadar hayatın tadını çıkar. Hayatındaki her gün bir hediyedir, kıymetini bil..!


10 Mart 2013 Pazar

Özgür Kocaeli Gazetesi 10 Mart 2013

http://www.ozgurkocaeli.com.tr/makale/bir-kadin-123234.html


10 Mart 2013 Tarihli Gazete Yazım


Bir kadın..

           “Rosa Parks” Bu ismi önceden duymuş muydunuz? Amerika’nın eşitlik ve özgürlük arayışının kilit isimlerinden biri. O yıllarda maalesef ki siyah- beyaz ayrımcılığı diye bir kavram vardı . Siyahlar ve beyazlar otobüslere ayrı kapılardan biniyor , ayrı yerlerde oturuyorlardı. 1 Aralık 1955’te Rosa Parks  adında bir kadın bir gün bir otobüse bindi ve bir yere oturdu. Ardından bir beyaz da bindi ve bu esnada hiç boş yer kalmadığından dolayı ,  prosedür gereği şoför siyahların yer vermesini istedi. Parks ise bunu reddetti , yerinden kalkmadı ve sessiz bir biçimde oturdu, tabi bunun ardından tutuklandı fakat onun bu direnişi siyahlara beyazların haklarını veren “Sivil Haklar Hareketi”ni başlatmış ve oluşturmuş oldu. Ve bir zamanlar siyahların adının bile geçmediği  ABD’de ,  Rosa Parks Kongre Binası’na  heykeli dikilen ilk siyah kadın oldu.
          Bir kadın çok şeyi değiştirir. Umut getirir, bereket getirir, sevgi getirir, hayat getirir.  Öyle ki bunun sebebini çoğu zaman anlamazsınız bile. Yaşadığınız yer farklı olur, hayatınıza müzik gelir, resim gelir, ruh gelir. Bir kadının gücü gerçekten çok fazladır. Acıya da mutsuzluğa da katlanır, sabreder bir kadın ve öyle bir an gelir ki yeniden doğar, sıfırdan başlar. Şiddetle, korkuyla kadının gücünün  bastırılmaya çalışıldığı bu dönemlerin  de geçecek olduğuna  inanıyorum ve öyle bir gün gelecek ki kadınlar kendi güçlerini yeniden keşfedecekler, içlerinde bir yerlerde saklı kalmış inancı, gücü, kuvveti ve pozitifliği her anlamda ortaya çıkaracaklar,kendilerini hatırlayacaklar .İşte o gün her şey çok daha farklı olacak..
       8 Mart Dünya Kadınlar Günü’nüz kutlu olsun! J
Marifet nedir bilir misin ?
Taşlara bakan gözlerin çiçekleri görmesi.
ANONIM
 




Sınav Kaygısı

    Öyle çok etkilenen öğrenci var ki sınavlardan önce elleri titreyen ,  terleyen, heyecanlanan, endişelenen. Bu gibi durumlar elbette ki sınav başarılarını etkiliyor ve öğrenci konuyu diğer arkadaşlarına göre çok daha iyi bilse dahi odaklanma sorunları yaşıyor, yanlışlar yapabiliyor.
    Kendimi hatırlıyorum üniversite sınavında . Alışkın olduğumuz yabancı dil  sınav sistemi o yıl değişmişti  ve sınav anında bunu fark etmiştik. Soruların yerleri, türleri hepsi değişmişti. Bu da o an hepimizi çok etkilemişti. Hatırlıyorum da bir gün önce çözdüğüm sınavda sadece bir boşum  olmasına rağmen sınav esnasında tam 30 boş sorum vardı. Gözümün önünde öğretmenlerim belirdi ilk olarak,bu kadar boş soruyla başarılı olamayacağımı fark ettim  sonra etrafıma baktım öğrenciler  soruları çözmeye çalışıyor.  Tabi bu esnada zaman da geçiyor. İki seçeneğim vardı ya öyle gidecek ya da bir şekilde o soruları çözecektim.   Derin bir nefes alıp o 30 soruyu kendimi motive ederek , sakinleştirerek çözebildim. O anı  hep hatırlarım.   J
     Genel olarak sınavlarda daha sakin olabilmek ve rahatlıkla soruları yanıtlamak adına neler yapabiliriz bir bakalım:
* Öncelikle sınavda çıkabilecek konuları iyi ve detaylı bir şekilde çalışmalıyız ki rahat ve güvenli bir biçimde sınava girelim. Bu bile kısmen rahatlamanızı sağlayacaktır. Aynı zamanda sınava pozitif bir düşünce yapısıyla hazırlanmalı, sınavın sonunda ne gibi bir şey kazanacağınızı düşünebilirsiniz.
* Sınavdan önce iyice dinlenmeli, uyumalı ve yediklerine dikkat etmelisiniz. Ağır yiyecekler , abur cuburlar pek fazla yenmemeli. Kafeinli içecekler içilmemeli.
* Sınav yerine 5-10 dk önceden gidilebilinirse bu sizi rahatlatır, adaptasyonunuzu kolaylaştırır.
*Zamanınızı iyi ayarlayın.
*O an sadece sınava odaklanın, diğer her şeyi bir süreliğine geride bırakın, dışarıdaki seslere, etrafınızda olan bitene kendinizi kapayın.
*Kendinize göre soru çözme stili geliştirin. Bu bazıları için kolay sorulardan başlamak , bazıları içinse zorlardan başlamak oluyor. Kendinizi en iyi siz tanıyorsunuz, buna göre kendinizi ayarlayın.
*Eğer ki kendinizi çok gergin hissederseniz, bir an gözlerinizi kapatın, derin bir nefes alın ve yavaşça verin. Sakin, huzurlu bir yerde olduğunuzu düşünmeye çalışın. Sonrasında sınava geri dönün.
*Sınavını erken bitirenler olabilir. Buna çok takılmayın, konsantrasyonunuz tamamen kendinizde olsun.
*Zorlandığınız bir soru olursa, çok fazla üstünde durmayın, bu soruya sonradan geri dönmek için işaret koyun.
*Kendinizi sınav esnasında  pozitif düşünce yapısıyla tutmaya özen gösterin. İçinizden “Bunu yapabilirim, başarabilirim” diye tekrarlayın.
*Sınavı o kadar da gözünüzde büyütmeyin, tüm geleceğiniz tek bir sınav değildir,her zaman seçenekler vardır  bunu hep hatırlayın.

** Sınav öncesi de  yapılabilecek rahatlama, nefes, odaklanma teknikleri ile  daha etkili ve kalıcı bir çözüme ulaşabilirsiniz.


 




3 Mart 2013 Pazar

14 Ocak 2013 -Röportaj

http://www.ozgurkocaeli.com.tr/roportaj/izmitin-yasam-ve-ogrenci-kocu-117616.html



İzmit'in Yaşam ve Öğrenci Koçu


Hafta Başı Röportajları’nın bu haftaki konuğu Kişisel Gelişim Uzmanı, Yaşam ve Öğrenci Koçu İlksen Kobak… “Beyinle değil kalple dinliyorum” diyen İlksen Kobak, bu işin püf noktalarını anlattı. “Hayata bakışınızı değiştiriyorum” dedi.
-Yaşam Koçu olmak için nasıl eğitimler aldınız?
Kişisel Gelişim ile uzun yıllardan beri ilgiliyim. Ancak birkaç yıldır ilginin de ötesinde, uzmanlık eğitimleri aldım. İstanbul NLP’de Berna Türköver ve Elçin Ünlü’den NLP, Yaşam Koçluğu ve Öğrenci Koçluğu eğitimi aldım. İstanbul NLP aracılığıyla EFT Terapisti Oytun Okkır’dan da EFT eğitimi aldım. Ayrıca Doğal Yaşam Merkezi’nde Tülay Yanıkoğlu Yazıcı’dan da Reiki eğitimi aldım.
-NLP nedir?
NLP için zihni yeniden programlama diyebiliriz. Bebekliğimizden beri zihnimizde oluşturduğumuz olumsuz düşünce kalıplarını, bizi güçsüzleştiren inançları, kötü alışkanlıkları, korkuları veya olaylara verdiğimiz olumsuz tepkileri değiştirmeye yarayan teknikleri içeren bir sistemdir. NLP, bize sunduğu hızlı ve güçlüklü tekniklerle duygusal durumumuzu kontrol etmeyi, kendimizi motive etmeyi, iç dünyamızı kontrol etmeyi, zihinsel değişimleri gerçekleştirmemizi sağlar.
-Bu eğitimleri siz de aldınız. Sizde ne gibi değişimler oldu?
Farkındalığım arttı, olayların olumlu yanlarını görmemi sağladı. Hayata daha farklı ve pozitif bakış açısıyla bakmaya başladım. Her yeni güne daha pozitif ve daha mutlu uyanmaya başladım.  Aslında her şey içimizde, olumsuzluğu düşünce kalıplarımız ve inanç sistemimizle yaratan bizleriz. Düşüncelerimiz duygularımıza etki ediyor. Farklı bir bakış açısı geliştirirsek dolayısıyla bir olaya karşı tutumumuz da değişir. Bu da bizi mutlu eder.
-Yaşam Koçu ne yapar?
Yaşam Koçu, kişiyi olmak istediği kişiye, yaşamak istediği bir hayatı yaşaması için yenilikler yapmasına olanak tanır. Kişinin gerçek ve kalıcı değişiklikler yaratmasına yardımcı olmak için kişinin ihtiyaçlarını motivasyonunu, isteklerini düşünme ve harekete geçme süreçlerini keşfetmesini kolaylaştırır. Kişinin durumunu anlamak için gözlem yapar, dinler ve soru sorar. Yaşam Koçu, problem çözmek için değil, değişim yaratmak için vardır.
-Yaşam Koçu’ndan kimler destek almalı?
Hayatı doyum verici yaşamak isteyenler, hayal ettikleri bir hayatı yaşayamayanlar, içinden çıkamadıkları bir problemleri olanlar, hayat vizyonu ve amacı olmayanlar, hedefi olup da yeteri kadar inanç ve cesareti olmayanlar, son beş yılda hayatlarında olumlu bir gelişme olmayanlar, sürekli başına aynı şeylerin geldiğinden şikayet edenler, ilişkilerinde daha başarılı olmak isteyenler bize gelebilir, destek alabilirler.
-Peki, nasıl bir süreç işliyor?
Koçluk hizmeti almaya hazır olup olmadığınızı anlamak ve tanışmak için ücretsiz bir ön görüşme yapıyoruz. Koçluk almaya hazır olmayanlara, önce farkındalık çalışması öneriyoruz. Karar verildikten sonra, ilk seans 2 saat, daha sonrakiler haftada 1-1.5 saat olmak üzere programlara başlıyoruz. İlk program 4 haftalık. Sonraki sürece birlikte, konuşarak karar veriyoruz. Bu konuda iddialıyız. Değişim ilk seanstan sonra başlayacak. Bu programa katılan bir kişi, her seanstan mutlaka fayda sağlayacak. Ama bir hedef söz konusu olduğunda, minimum 12 seanslık bir çalışma programına ihtiyacımız var.
-Öğrenci Koçu ne yapar?
Öğrencilerin farkındalıklarını artırmaya, güçlü yönlerini keşfetmelerine destek verir. Okul hayatında daha başarılı olmalarını sağladığı gibi, yaşamda da başarılı, doyumlu, mutlu, özgüvenli olmalarını sağlar. Her bireyin özgün olduğuna inanıyorum. Bire bir görüşmelerimde önce öğrenciyi tanıyorum. Çünkü her öğrencinin öğrenme yolu, kişiliğini, zekasını kullanma yolu, ders dinleme ve çalışma yöntemleri farklıdır. Örneğin; bazı öğrenciler, ders çalışırken masasında oturamaz, bazıları müzik dinler, bazıları da saat “tik-tak”larından bile rahatsız olur. Bazı öğrenciler, ders dinlerken konsantrasyonunu artırmak için hocanın gözüne bakar, bazıları da bir şeyler karalar, bacaklarını sallama ihtiyacı duyar. Bu tür öğrenme farklılıkları nedeniyle bazen pek hoş olmayan etiketler, gencecik yaşta üstlerine yapışır. Bu etiketler öğrenciliği boyunca, hatta belki de yaşamı boyunca taşınır. “Yaramaz, yavaş, matematik zekası yok, dikkatsiz, geç öğrenen, başarısız, aptal” gibi etiketler… Bu etiketler, kişilerin özgüvenlerini zedeler.
-Böyle öğrencilerle nasıl çalışıyorsunuz?
Önce bu tip kalıpları keşfediyor, yerine olumlama koyuyoruz. Örneğin “kafam matematiğe basmıyor”, “Ben çok başarısızım” kalıbı, çok sık rastlanan kalıplar. Ebeveynler, istedikleri kadar özel ders aldırsın, cezalandırsın, ödüller versin… İstenen başarı için öncelikle bu kalıpların farkına varılıp silinmesi gerekir. Ben her öğrenciye öncelikle değerli ve yeterli olduğunu, başarılı olsa da olmasa da sevilir olduğunu aşılamak istiyorum. Ondan sonra zaten gerisini küçük bir destekle hallediyorlar. Minik bir ışıkla ve doğru soruları sorarak, çocuklar kendi yöntemlerini ve çözümlerini üretiyorlar.
-Öğrenci Koçu, öğrenciye nasıl faydalar sağlıyor?
Motivasyonunu, ders çalışma performansını, konsantrasyonunu, özgüvenini artırıyoruz. Ders çalışma programı yapıyoruz. Sınav kaygısını kontrol altına alıyoruz. Aile içi iletişim problemlerini, asabiyet ve ani parlama sorunlarını çözümlüyoruz. Verimli ders çalışmak tekniklerini kullanmak, daha fazla özgüven isteyen, sınav kaygısını yenmek isteyen, sınav stresi yaşayan, hafıza teknikleriyle dersleri hızlı ve kolay öğrenmek isteyen, yeteneklerine uygun meslek seçmek isteyen, ders çalışmayı eğlenceli hale getirmek isteyen, sınav kaygısını yenmek isteyen öğrenci arkadaşlarımızı bekliyoruz. Bugüne kadar yaptığım çalışmalarda; öğrencilere, eğitime karşı daha farklı bir bakış açısı geliştirdim. Her öğrencinin farklı olduğunu ve hepsinin içinde kendi potansiyellerinin olduğunu ve öğrencilerin bunu fark edip ortaya çıkardıklarında mucizeler olduğunu gördüm.
-EFT nedir?
Tüm fiziksel, zihinsel, ruhsal sorunların, hastalıkların altında, enerji sistemimizdeki tıkanıklıklar yatar. EFT, kişinin enerji bedeninde oluşmuş olan duygusal tıkanıklıkları açmada kullanılan, hızlı ve etkili bir tekniktir. Uygulamaların kökeninde, binlerce yıldır kullanılan Çin tıbbının tanımladığı kavramlar ve ilkeler yatar. Başımızdan herhangi bir olay geçtiğinde, yaşadığımız duygusal yük ve enerji, bedenimizde izler bırakır. Bırakılan bu izler, tıkanıklıklara neden olur. Bütün olumsuz duyguların nedeni, bedenin enerji sisteminde meydana gelmiş bir aksaklıktır. Bu aksaklık, enerjisel olarak giderildiği anda, duygusal düzeyde de giderilir. Kişi, olumsuz duygulardan kurtulur.
-Peki, bu arınmayı nasıl yapıyorsunuz? Yönteminiz nedir?
Yöntemimiz son derece basit; duyguların ortaya çıkmasına izin veriyoruz, aynı zamanda da parmak uçlarıyla bazı akupunktur noktalarına hafifçe vuruyoruz. Bu şekilde enerjiyi dengeliyor ve sorununuzu kalıcı olarak ortadan kaldırıyoruz. Bu teknikle geçmişte ya da yeni oluşmuş olan her türlü duygusal sorunu kısa sürede çözüyoruz. EFT birçok bedensel sorunda etkili ve kalıcı şifa sağlar. Sizi rahatsız eden ve sisteminizi yavaşlatan duygulardan arındıkça daha sağlıklı ve mutlu olursunuz, üretkenliğiniz artar.
-Bu yöntemle hastalıkları da iyileştiriyor musunuz?
Hastalıkların kökeninin zihinsel ve psikolojik olduğunu düşünüyorum.  Negatif düşünce kalıplarımız bizi hasta ediyor ve hastalıklarımızı farkında olmadan biz yaratıyoruz, üstüne üstlük başkalarını, olayları suçluyoruz. Halbuki tüm sorumluluğu üstlenerek kendimizi kınamadan, suçlamadan olumsuz düşüncelerimizi olumlu düşüncelerle yer değiştirebiliriz. Bunun için aynı zamanda  EFT (Duygusal Özgürleştirme Tekniği) ve Reiki’den faydalanabiliriz. Ben kendimde de faydalandım, çevremdekiler de faydalandı.
-Koçluğun psikolog ve psikiyatrislerden farkı nedir?
Öğrenci Koçu, çözüm odaklı çalışır. Öğrencinin kendisinde var olan kapasitesinin keşfedilmesi, ortaya çıkarılması ve en ideal şekliyle kullanılmasına yöneliktir. Öğrencileri kıyaslayarak veya sınıflandırarak çalışmıyoruz. Öğrencinin yaşadığı psikolojik veya psikiyatrik bir durum, bu alanda bir uzmana yönlendirme yapıyorum.
-Size nasıl ulaşacaklar? Bu hizmetleri almanın bedeli nedir?
En az 10 seans hizmet veriyoruz. Online, telefonla ve yüz yüze iletişim kurabiliriz.  Hizmetlerimizi Doğal Yaşam Merkezi’nde veriyoruz. Merkezimiz Dolphin AVM’nin karşısında, Masala Kebap’ın yanında hizmet veriyor. 10 seansın maliyeti 1.000 TL. Bana ulaşmak isteyenler,ilksenkobak@hotmail.com. adresini kullanabilirler. Doğal Yaşam Merkezi’nin numarası da 325 11 88
İLKSEN KOBAK KİMDİR?

17.07.1985 İzmit doğumludur. İlkokulu 50. Yıl Cumhuriyet İlkokulu’nda, ortaokul ve liseyi Özel Atafen Lisesi’nde okumuştur. Hacettepe Üniversitesi Amerikan Kültürü ve Edebiyatı ve Anadolu Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi Halkla İlişkiler ve Tanıtım Bölümü’nü bitirmiştir. Hacettepe Üniversitesi’nden Pedagojik Formasyon Eğitimi almıştır. Kişisel gelişim yolculuğuna birkaç senedir katılmış olduğu eğitimlerle başlamıştır. NLP, Yaşam Koçluğu, Öğrenci Koçluğu, EFT ve Reiki alanlarında eğitimler almıştır. Aynı zamanda ilimizde bulunan Özel Conkbayırı Koleji’nde  İngilizce Öğretmenliği  yapmaktadır. Fotoğrafçılık, antropoloji, edebiyat ve yazı yazmak özel ilgi alanlarıdır. Ayrıca Doğal Yaşam Merkezi’nde görev yapmaktadır

Özgür Kocaeli Gazetesi-3 Mart 2013

http://www.ozgurkocaeli.com.tr/makale/boyle-diyorsun-ama-sen-niye-susmuyorsun-122544.html

3 Mart 2013 Tarihli Gazete Yazım


Böyle diyorsun ama “sen” niye susmuyorsun?

Bu cümleyi 8 yaşındaki bir öğrencim sınıfta kurdu. Bir öğrencim bir yandan  resmini yapamadığı için ağlıyor bir yandan da arkadaşının onu rahatsız ettiğini söyleyerek bana  şikayet ediyordu. Bu arada kendi de bağırıyordu  ve diğer arkadaşlarını rahatsız ettiğinin farkında değildi.  Tam bu esnada başka bir öğrencim  ağlayan arkadaşına döndü ve sakinlik ve ciddiyetle  “ Böyle diyorsun ama sen niye susmuyorsun?” Bunu duyan öğrencim bir anda, sustu, şikayet etmekten vazgeçti, önüne döndü. Sınıf da bir anda sessizleşti ve hepsi o anda  yaptıkları resme tekrar geri döndüler.
O kadar karmaşıklaştırıyoruz ki bazen.  Olumsuzluk yaşadığımız herhangi bir durumu düşünelim. Karşı tarafı suçluyoruz, şikayet ediyoruz, bağırıyoruz,öfkeleniyoruz, yersiz endişeleniyoruz. Hep karşı tarafın eksiklerini , hatalarını görmeyi tercih ediyoruz. Sürekli bir stres ve gerginlik halinde yaşıyoruz. Kendimizi , anı unutuyoruz böyle zamanlarda. Sakin kalmak yerine olayı daha da olumsuzlaştırıyoruz. Başkalarının hatalarına odaklanıp, sızlanmak daha kolayımıza geliyor, istemiyoruz kendimizi eleştirelim- eleştirmekten kastım kendimize haksızlık yapmak değil, sadece niçin böyle oluyor, ben nasıl davransam daha farklı olurdu diye kendimize dönüp sormak.

Neyi tercih edebiliriz?

Örnek olarak herhangi bir yakınımızla yaşadığımız bir olayı düşünün. Sizi kızdıran, canınızı sıkan, üzen, strese sokan. Hemen karşı tarafın eksiklerini ve kendimizce yapması gereken şeyleri düşündüğünüz  şeyleri istediğinizi ve karşı tarafın da bu isteğinizi karşılamadığını hayal edin. Ne kadar can sıkıcı ve strese sokan bir durum değil mi? Değiştirmeye çalışmak karşı tarafı, olayı, durumu..  Bunu yapmak yerine  bu enerjiyi kendinize saklayın bence. Bakın bakalım kendinize, acaba siz mi olayı yanlış anlıyorsunuz? Ya da onda sizi rahatsız eden  durumu aynı şekilde siz  de karşı tarafa yapıyor musunuz? Daha sakin kalsanız, karşılık vermeseniz, kontrolcülüğü elden bıraksanız acaba daha mı kolay çözülür olaylar? Durun bir düşünün , kendinize göre haklı olabilirsiniz ama karşı taraf da kendine göre haklı olabilir. Hadi bir deneyin bakalım, sakin kalın, kendinize dönün ve sorun: “ Acaba bu tepkim şu an için doğru mu ve bana ne kazandırıyor, sakin kalmayı tercih etsem nasıl olurdu?”



Hedef: 1-2-3

Okunu atmaya hazırlanan bir sporcu bunu yaparken akşamki dizide ne olacağını  düşünüyor mu sizce? Ya da Grammy ödülünü almış bir şarkıcı o kadar kalabalığın önünde şarkısını seslendirirken ertesi gün erken kalkıp çocuğunu okula nasıl götüreceğini  düşünüyor mu? Büyük bir heyecanla bisiklet yarışını önde götüren bir yarışmacı büyük ihtimalle  Fransızca dersinden kaldığını ve ne yapması gerektiğini de düşünmüyordur.. Ya da matematiksel bir hesap yapan ve bunları not eden bir kişi de bu hafta hangi kitabı okuması gerektiğini düşünmüyordur.. Neden ? Çünkü “an”dalar, şu anda..  Ve de sadece o an yapmaları gerekeni yapıyorlar. Öyle olduğu için de tam istediklerini yapıyorlar, başarıyorlar,  anla bütünleşiyorlar, daha güzel şarkı söylüyorlar, bisikletin pedallarını daha kolay çeviriyorlar, daha konsantre olmuş  bir şekilde ve tek bir amacı düşünüyorlar ve dolayısıyla da başarılı oluyorlar. Peki bunun yerine genelde biz ne yapıyoruz.? Hedeflerimizi düşünüyoruz ama bunu düşünürken kendimizi biraz geriyoruz, endişeleniyoruz, ya olmazsa ya yapamazsam ya başaramazsam diye sızlanıyoruz. Kendimize sınırlandırıyoruz. Belki tam olarak ne istediğimizi bilmiyoruz. Tereddüt ediyoruz, adım atmaktan, daha iyisini yapabilecekken geride kalmayı tercih ediyoruz, belki isteyerek bunu yapmıyoruz ama sonuç maalesef böyle durumlarda başarısız oluyor. Çünkü gerçek anlamda  istediğimiz şekilde yönlendiremiyoruz kendimizi. Bunun yerine olmasını istediğimiz şeylere odaklanalım ve okumuzu öyle fırlatalım. Anda kalarak ve aynı zamanda hedefimizi net bir şekilde belirleyerek istediğimiz şeylere ulaşabiliriz. Buna inanın. J




Mutlu Olmak İçin Basit İpuçlarıJ
1-      Ailenizle daha fazla vakit geçirin.
2-      Yeni şeyler öğrenmeye açık olun.
3-      Her gün en az 3 kişiyi gülümsetin.
4-      Sizden daha yaşlı ve daha küçük insanlarla vakit geçirin.
5-      Enerjinizi negatif olay ve kişiler yerine pozitife harcayın.
6-      Daha fazla hayal kurun.
7-      Birini dinlerken onu gerçekten anlamaya çalışın.
8-      Her gün müzik dinleyin.
9-      Geçen ay okuduğunuzdan daha fazla kitap, dergi okuyun.
10-   Sizi mutlu eden, güldüren insanlarla daha fazla vakit geçirin.



















Her gün kendinize vakit ayırın
O kadar yoğun yaşıyoruz ki hayatı ve bazen kendi hayatımız yerine başkalarının hayatını yaşıyoruz, kendimizi , kim olduğumuzu  unutuyoruz. Bunun yerine her gün yarım saat bile olsa kendinizle baş başa kalın. Bu yatmadan önce olabilir. Sakinleşin, yavaşlayın, iç sesinize kulak verin..


 Daha Kolay Odaklanmak İçin
·         Televizyon izlemek yerine  puzzle yapabilirsiniz, sudoku, bulmaca, kelime avı gibi zihninizi daha çok meşgul edecek ve düşünmenizi sağlayacak aktiviteler deneyebilirsiniz.
·         Spor yapın. Bu kendinizi  hem fiziksel hem de ruhsal olarak daha iyi hissetmenizi sağlayacaktır.
·         Bol su için. Çalışma masanızda düzenli olarak bir şişe su bulundurursanız su içmeyi bir alışkanlık haline getirebilirsiniz.
·         Aşırı şekerli yiyecekler, yağlı  ve hazır gıdalar yerine taze sebze meyveleri, hafif gıdaları  tercih edin.
·         Düzenli bir uyku düzeniniz olsun. Belirli zaman dilimlerinde uyumaya gayret edin.
·         Çalışırken belirli aralıklara mola verin. (30-45 dakika çalışmaki 10-15 dakika ara vermek gibi).
·         Kararlı olun.
·         Düzenli, ferah, temiz  bir yerde çalışın.
·         Çalışmalarınız için planlama yapın ve yapacağınız her şeyi önceden tek tek listeleyin.
·         Çalışmaya başlamadan önce birkaç dakika bu çalışmanın size ne  kazandıracağını düşünün.


“Gözün ile değil, yüreğin ile hüküm ver.”
            Kızılderili Atasözü

24 Şubat 2013 Tarihli Gazete Yazım


Başlangıçlar güzeldir ;)  

Geçtiğimiz hafta canım öğrencilerim beni alıp güzel bir tiyatro oyununa götürdü. “Başlangıç – 3. Türden Yakın İlişkiler”. Doğa Rutkay, Yosi Mizrahi , Yağmur Kaşifoğlu,Hakan Bilgin gibi ünlü oyuncuların rol aldığı oyunu ben çok beğendim, bol bol güldük, güzel vakit geçirdik. Başrol oyuncusunun beyin hücreleri birlik oluyor ve ona güzel bir oyun yazdırmak için çeşitli planlar yapıyorlar. Ben oyunu beğendim, oyunculuklar zaten ayrı bir konu, hepsi harikaydı.
 Başlangıçlar.. Bir şeye başlarken  ne kadar heyecan duyuyoruz öyle değil mi? Hevesleniyoruz, hayaller kuruyoruz,  mutlu oluyoruz. Sonra ne mi oluyor? Bir takım aksilikler oluyor, sendeliyoruz, vazgeçiyoruz, reddediyoruz. İlk başlarda yaşadığımız  o heyecan, mutluluk yerini bir rehavete bırakıyor. Bıkıyoruz, istemiyoruz, hevesimizi yitiriyoruz sonra da bu olmadı diyip bir sonrakine geçiyoruz. Doyumsuz hayatlar yaşıyoruz,sonradan da şikayet edip duruyoruz, mutsuzuz diye. Ne olurdu sanki doya doya gülsek, inatla yürüsek, çıksak o merdivenlerden, boşversek canımızı sıkanları, sabretsek, yağmur yağıyor diye üzüleceğimize gökkuşağı çıkacak diye sevinsek ne olurdu?
Herşey sizde  bitiyor. Öylesine değerlisiniz ki , öylesine güzellikleri hak ediyorsunuz ki dönün bir bakın kendinize ve şükredin, öylesine şükredin ki aldığınız her nefes size mutluluk getirsin. Başladığınız her işin güzel bir şekilde devam edeceğinden emin olun..Sadece güvenin kendinize ve hayata..


İyi bir hafıza için, kitap okumak çok önemli. Araştırmalar göre kitap okumak, okunan kitabı tartışmak  ve hatta tercüme etmek çok faydalı.

Kadın Beyni- Erkek Beyni

 “Bilim ve Teknik” dergisinin bu ayki  kapak  konusuydu “Kadın Beyni- Erkek Beyni.”  Kız çocuklarının bebeklerle ,erkek  çocuklarının arabalarla oynaması doğuştan mı yoksa sonradan mı kazanılan bir olgu olduğu,  kızların daha empatiye yönelik  erkeklerin  ise daha saldırgan olduğu gibi yargıların doğru olup olmadığından ve gerçekten de her iki cinsiyet arasında düşünüldüğü kadar fark var mı bunlardan bahsedilmiş. Çok güzel bir yazıydı. Bazı şeyleri daha doğru anlayabilmek açısından da önemli olduğunu düşünüyorum.
Daha doğuştan bu kadar farklılıklarla  geliyorsak ya da öyle olduğunu düşünüyorsak  ve yaşadığımız sosyal, kültürel ortamda bize öğretilen, empoze edilen davranış kalıpları, yargılar, fikirler bizim kişiliğimiz, bakış açımızla birleşiyorsa  düşünün ne kadar farklı ve aslında ne kadar da aynıyız.. Etrafınıza bakın bir sürü dolap var hepsinin şekli farklı, bir sürü çiçek var hepsi farklı kokuyor, bir sürü çocuk var hepsi farklı gülüyor. Bir de şöyle düşünün hepsi aynı olsaydı, aynı masalar, aynı ağaçlar, aynı renkler, aynı fikirler, aynı hedefler. Ne kadar sıradan olurdu, öyle değil mi? Sıkıcı olurdu, keyif alamazdık,tekdüze yaşar giderdik, arayışımız olmazdı .

O halde ne yapabiliriz?

Kabul edelim..  Herkesi.. Olduğu gibi.. Olduğu kadar.. Olduğu haliyle.. Karşı taraftakini kırmadan, kendimizi ona kabul ettirmeye çalışmadan, sadece kendimiz olarak ve onun da kendi olduğunun bilincinde olarak. Kabul edin, olduğu gibi.. ;) Farkı göreceksiniz..


Mavi renk çocukları sakinleştirir ve kendilerini daha rahat ifade etmelerini sağlar, onlar için güvenli bir alan oluşturur.

 


“Öğretmenim iki ayağımın üzerinde durmasam?”

Benim öyle güzel  ,öyle tatlı öğrencilerim var ki.. Çok çok seviyorum onları.:) Sizlerin de bildiği gibi, öğretmen sınıfa girer ve klasik bir şekilde sınıfı  selamlar, bu selamlamaların bir tanesinde benim minik öğrencilerimden biri şu cümleyi kurmuştu : “Öğretmenim iki ayağımın üzerinde durmasam olur mu?” Neden diye sorduğumda ise, öteki ayağını incittiğini, canının yandığını söyledi. Peki dedim, sen nasıl istersen o şekilde durabilirsin. Çocuklar işte bu kadar düz mantık, olduğu gibiler. Aynı zamanda dürüstler, olayın güzelliğine bakar mısınız, öğretmene –mış gibi bile davranmıyor, ne yaşadıysa onu söylüyor.
Peki çocuklarımıza gerçek anlamda “ iki ayaklarının üzerinde durması”  için güzel örnek olabiliyor veya onları yeterince teşvik edebiliyor muyuz? Özgüvenlerinin oluşması için onları yeterince yüreklendiriyor muyuz?  Hatırlayalım, özgüvene sahip bir çocuk güzel arkadaşlıklar, ilişkiler kurar, okul başarısı yüksek olur, yeni şeyler denemekten çekinmez ve her şeyden  önce kendi kendine yeter ve mutlu olur.  Onları desteklemek için neler yapabiliriz haydi şöyle bir bakalım: J
*Çocuğunuzu her şeyden önce bir birey olarak kabul edin. Onları  sevin , onları her haliyle kabul ettiğinizi, ona değer verdiğinizi gösterin,ona inandığınızı, saygı duyduğunuzu hissettirin.
*Çocuklarınızın ilgi alanlarına saygı gösterin. Bizim için çok sıkıcı gelen konular onlar için önemli olabilir. Bu ilgi alanlarını sevmesek bile bazı sorular sorup , yorum yapıp en azından  onu önemsediğimizi hissettirebiliriz.
*Anlaşıldığını onu dikkatli dinleyerek gösterin. O bir şeyler anlatırken gözlerinin içine bakın, söylediklerini anlamış olduğunuzu göstermek için söylediklerini tekrar edin, ona onaylatın. Konuşmasına devam etmesi için olumlu bir yaklaşım gösterin.
* Çocuğunuzun herhangi bir davranışına gülmeyin, onunla birlikte gülmeyi alışkanlık haline getirin.
*Çocuğunuzu yüreklendirin, başardığı herhangi bir şey için onu tebrik edin. Hatırlayın başarı sadece ders değildir. ;)
*Onu destekleyin, korkularını, endişelerini anlamaya çalışın. Herhangi bir işi başaramadığı zaman, Bunu nasıl çözelim?  Neler yapalım? Benden sana nasıl bir yardımda bulunmamı istersin? gibi sorular sorun.

*Yaptığı bir şey sizi kızdırırsa çocuğunuzun karakteri yerine  “ o andaki davranışına” odaklanın. Davranışının yanlış olduğunu ona anlatın. Eğer onu sürekli eleştirir, aşırı tepkiler verirseniz kendini yeterli hissetmeyecektir.
* Çocuğunuzu destekleyin, onu yeni bir şeyler denerken görürseniz buna devam etmesi için onu yüreklendirin.

* Duygularını, hissettiklerini açıkça anlatabilmesi için onu rahatlatın.


“Sesini değil, sözünü yükseltmeli insan. Çünkü gök gürültüleri değil, yağmurlardır yaprakları yaşatan.” William Shakespeare